7 Ağustos 2024 Çarşamba

La Fontaine ve Peynir🧀

  

La Fontaine 400 yıl önce 8 Temmuz 1621’de Fransa’da doğdu. Hukuk eğitimi aldı. Hayvanlar âleminden manzum masallarıyla ün kazandı.  




Tarihi hayvanların evcilleşmesine dayanan peynirin anavatanı uzun yıllar tartışıldı. James Mellaart ilk kez “Çatalhöyük’te, yağ, peynir, yoğurt ve mayalı ekmek üretilebiliyordu” dediği zaman kendisine çok az kişi inanmıştı.  

La Fontaine gibi hukukçu olan Brillat-Savarin’in “Mutfak Üzerine Düşünceler” kitabını yazmasına ve “Peynirin mevcut olmadığı bir sofra tek gözlü güzele benzer” özdeyişinin ünlenmesine yaklaşık 150 yıl vardır.   

James Mellaart

Tarihi hayvanların evcilleşmesine dayanan peynirin anavatanı uzun yıllar tartışılmış, kültürel köken araştırmalarıyla tanınan Burhan Oğuz, “Peynirin tarihçesi geçmişin karanlıklarına gömülür” diye yazmıştı.

Anadolu topraklarındaki arkeolojik kazılardan adını anımsayacağımız James Mellaart ilk kez “Çatalhöyük’te, yağ, peynir, yoğurt ve mayalı ekmek üretilebiliyordu” dediği zaman kendisine çok az kişi inanmıştı.

Kayyım rektör atamasıyla üzerinde karabulutlar dolaşan Boğaziçi Üniversitesi’nin bünyesindeki Arkeometri Araştırma Laboratuvarı’nda 2007 yılında başlatılan geçmişi binlerce yıl öncesine dayanan höyüklerden çıkarılmış çanaklar üzerindeki araştırmalar peynir tarihinin de yeniden yazılmasına olanak sağlayacağa benziyor.

Fransa’da 20. yüzyılda da Fikret Mualla peynirlerini kaptırmaktan şikâyetçidir. Ressam, bu derdinden 23 Kasım 1965 tarihli mektubunda tarihçi yazar Taha Toros’a “Bu defa gönderdiğiniz pastırmaları, sucukları, peynirleri farelere ve kedilere kaptırmadım çok şükür” diye söz eder.

 

Konuyu bir başka masalın anımsattıklarıyla kapatalım. Prof. Dr. Selçuk Çıksa “La Fontaine’in Masallar’ında Türk İzleri” başlıklı makalesini 2016 yılında yayımlamıştı. Çıksa, “Sahipsiz kalmış bir petek bala / El koymak isteyen yabanarılarıyla / Balarıları davalı olmuşlar” dizelerinin yer aldığı masaldaki “Keşke bütün davalar böyle bitebilse, / Bu işlerde Türklerin yolundan gidilse!” ifadelerini anımsatıp şu sonuca varmıştı:

“17. yüzyıl Fransa hukuk sistemindeki sorunların hiçbiri o yüzyılda Osmanlı’da yoktur: Türklerde davalar sağduyuyla ve adaletle yürütülmekte, kısa sürmekte, kısa sürdüğü için de masraf az olmakta, dava boyunca insanlar perişan olmamakta, haklı taraf hakkını tam olarak almaktadır.”

Türkiye 17. yüzyılda böyle görülüyormuş, ya şimdi?  


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Hallo 🙋🏼‍♀️