17 Mayıs 2025 Cumartesi

Bağırsak bakterileri insanı daha zeki yapar mı?

 

Bağırsak bakterileri insanı daha zeki yapar mı?

Bağırsak bakterileri insanı daha zeki yapar mı?

İnsan vücudu uyum halinde çalışan milyarlarca hücreden oluşuyor. Fakat vücudumuzun içinde ve üzerinde yaşayan bakteri hücrelerinin sayısı kendi hücrelerimizin 10 katı kadardır. Bunların toplamının vücudumuzda iki kilo ağırlık oluşturduğu sanılıyor.

Bu mikropların çoğu besinleri sindirmemizde ve enfeksiyona karşı mücadelede bize yardımcı oluyor. Yeni bazı bulgular ise bu minik canlıların beyin üzerinde de büyük etkisi olduğunu gösteriyor. Peki bu bakteriyel ortama müdahale ederek kendimizi daha sağlıklı, daha mutlu, daha zeki kılmamız mümkün mü?

İrlanda’daki Cork Tıp Fakültesi’nden anatomi ve nöroloji profesörü John Cryan bunun aslında çok da karmaşık olmadığını belirtiyor. Cryan bağırsaktaki bakterilerin beynin gelişimine yardımcı olduğunu söylüyor. “Bu mikroplar olmasaydı beynin yapısında, işleyişinde ve davranışlarda büyük değişiklikler olurdu,” diyor.

Bağırsak florasını değiştirmek

Japonya’da yapılan bir araştırmada, bağırsak bakterilerinden arındırılmış farelerin strese daha aşırı fiziksel tepki verdiği, daha fazla hormon salgıladığı görüldü. Fakat bu farelerin bağırsaklarına, Bifidobacterium infantis adlı en çok rastlanan bağırsak bakterileri yerleştirildiğinde bu tür etkiler azalıyordu. Cryan’ın ekibi, aynı sonucun sağlıklı farelerde de alınacağını düşündü. Bu farelere (farklı bir bağırsak bakterisi) Lactobacillus verilerek strese tepkilerinin ve kaygılı davranışlarının azaldı görüldü.

Peki bağırsaktaki bakteriler beyni nasıl etkiliyor? Bir organdan diğer organa mesaj göndermenin farklı yolları vardır. Hormonların ya da bağışıklık hücrelerinin kan dolaşımı yoluyla iletilmesi veya beyinden bağırsaklara kadar uzanan ve onuncu kafa siniri adı verilen vagus sinirinden iletilen uyarıcılar yoluyla gönderilebilir bu mesajlar. Böylece bir organdaki etki başka bir organda tepki uyandırır.





⚠️ Vagus siniri, sindirim, kalp atış hızı, bağışıklık sistemi gibi vücut fonksiyonlarını kontrol eden, özellikle otonomik duyusal ve motor lifleriyle iç organları besleyen 10. çift kranial sinirlerinden biridir.❗️

🔻Torasik omurga, omurganın her iki tarafında omurilikten dallanan ve çoğunlukla üst sırt, göğüs ve karın için motor ve duyusal sinyalleri kontrol eden 12 sinir köküne (T1 ila T12) sahiptir.

Parasempatik sinir sistemi, vücudunuzun 'dinlen ya da sindir' haline geçmesini sağlar.

🔻Parasempatik sinir sisteminiz, stres veya tehlike dönemlerinden sonra vücudunuzu rahatlatan bir sinir ağıdır. Ayrıca, kendinizi güvende ve rahat hissettiğiniz zamanlarda sindirim gibi yaşamı sürdüren süreçleri çalıştırmaya yardımcı olur.


Her omurilik sinirinin iki kökü vardır, biri dorsal veya posterior (yani "arkaya doğru") ve biri ventral veya anterior (yani "öne doğru"). 



💡 Dermatomlar Ne İşe Yarar?

1. Sinirlerin İzini Gösterir: Her bir dermatom, omurilikten çıkan belirli bir sinir kökü tarafından uyarılır. Bu yüzden, ağrı veya uyuşma gibi his bozuklukları görülen bölge, sorunun hangi sinir kökünden kaynaklandığına dair ipucu verir.

2. Ağrının Kaynağını Belirler: Boyun, sırt veya bel fıtıkları gibi rahatsızlıklarda, etkilenen sinir kökleriyle ilgili bölgede ağrı veya his kaybı yaşanabilir. Dermatom haritası, bu gibi durumlarda tanıya yardımcı olur.

3. Sinir Yaralanmalarını Tespit Eder: Sinir hasarı veya sıkışması yaşandığında, hangi sinirin etkilendiği dermatomlara göre anlaşılabilir.



Merkezi Otonomik Ağ

Merkezi sinir sistemi içerisinde yer alan ve otonom sinir sisteminin preganglionik sempatik ve parasempatik nöronlarının kontrol ve modülasyonunu sağlayan bağlantıları içerir. Merkezi otonomik ağın görevi, viseral organlardan gelen afferent bilgileri toplayarak vücudun fizyolojik durumunu algılamak ve gerekli otonom cevabı düzenlemektedir. Dört seviyeden oluşur: ön beyin, bulbopontin, pontomezensefalik ve spinal.

Beyinsapında bulunan otonom sinir sistemiyle ilişkili alanlar,ağrı modülasyonu, uyku-uyanıklık döngüsünün kontrolü, termoregülasyon, solunum ve kardiyak sistem kontrolünde görev alırlar. Miksiyon kontrolünde görev alan Barrington çekirdeği, pelvik organlardan girdi alır ve pontin miksiyon merkezi olarak da bilini,. Traktus solitarius çekirdeği, tat reseptörleri, kardiyak baroreseptörler ve pulmoner kemoreseptörlerden girdi alır ve önemli pulmoner ve kardiyovasküler otonom reflekslerde rol oynar.  

Merkezi otonomik ağ viseral efferentler, nosiseptör, termoreseptör ve kas reseptörlerinden girdi alır. 

Ayrıca 3. ve 4. ventrikül çevresinde bulunan ve kan-beyin bariyeri bulunmaması nedeniyle kan içerisindeki kimyasal değişiklere duyarlı sirkumventriküler organlarla da ilişki halindedir.

Merkezi otonom ağın çıktıları ise T1-L2 medulla spinalis seviyelerinde bulunan sempatik preganglionik nöronlar ve beyinsapı ve sakral medulla spinaliste bulunan parasempatik preganglionik nöronlara iletilir.



Sci - Omurilik yaralanması


🔻Servikal sinirler, omuriliğin servikal bölgesinden kaynaklanan spinal sinirlerdir. Bu sinirler, motor ve duyusal bilgileri sırasıyla efferent ve afferent lifler aracılığıyla merkezi sinir sistemine iletir ve merkezi sinir sisteminden alır. Periferik sinirler olarak sınıflandırılmalarına rağmen, bu liflerin motor hücre gövdeleri omuriliğin ön boynuzunda bulunur.

TOS hastalarında kifoz, skolyoz, kürek ve köprücük kemikleri asimetrisi sık görülür. 

Skolyoz, omurganın yana doğru eğrilmesiyle ortaya çıkan bir rahatsızlıktır.{omurga eğriliği.}~(C-şekli~S-şeklinde)

Duyusal (cilt hissi) muayenesi 

Nörojenik TOS çeşitli duyusal bozukluklara neden olur. Bunlar etkilenen bölgede ağrı, parestezi (karıncalanma), uyuşma gibi rahatsızlıkları içerir. Doğru duyu muayenesi TOS tanısına önemli ölçüde katkıda bulunabilir. Ne yazık ki bu, çeşitli nedenlerden dolayı nadiren yapılmaktadır. İlk olarak, bütün kolun tüm duyu tiplerini içeren (dokunma, ağrı, sıcaklık, titreşim) kapsamlı muayenesi zaman alıcıdır.


🔻Torasik omurga, omurganın her iki tarafında omurilikten dallanan ve çoğunlukla üst sırt, göğüs ve karın için motor ve duyusal sinyalleri kontrol eden 12 sinir köküne (T1 ila T12) sahiptir.


https://youtu.be/18s2j1O7lEg?si=5ESJojcBEJ4Ds4zy    


🔂🔴


Bağırsak Florası Nedir ve Nasıl İyileştirilir? 

Bağırsak florası, sindirim sistemimizde bulunan ve yaşam kalitemizi doğrudan etkileyen mikroorganizma topluluğudur. Bu mikroorganizmalar, sindirimden bağışıklığa, beyin sağlığından metabolizmaya kadar geniş bir yelpazede kritik rollere sahiptir. İnsan vücudunda trilyonlarca faydalı bakteri, mantar ve diğer mikroplardan oluşan bağırsak florası, gıdaların sindirilmesi, vitamin sentezi, toksinlerin atılması ve zararlı bakterilerin engellenmesi gibi işlevleri yerine getirir. 

Bağırsak florası, doğumdan itibaren şekillenmeye başlar ve yaşam tarzı, beslenme alışkanlıkları, antibiyotik kullanımı gibi faktörlerden etkilenir.

Lif, probiyotik ve prebiyotik bakımından zengin bir diyet, bu ekosistemin sağlıklı kalmasına yardımcı olur.( Lif, probiyotik ve prebiyotik içeren gıdalar tüketilmeli · Lahana turşusu, yoğurt ve kefir gibi besinlere öncelik verilmeli.) 

Probiyotik açısından zengin yoğurt, kefir, turşu gibi fermente gıdalar; prebiyotik içeren soğan, sarımsak, muz gibi besinler; lifli gıdalar ve omega-3 yağ asitleri içeren balık, ceviz gibi yiyecekler bağırsak florasını destekler. Ayrıca, yeterli su tüketimi de önemlidir.

Öte yandan stres, işlenmiş gıda tüketimi ve yanlış ilaç kullanımı bağırsak florasının dengesini bozabilir.

Bozulmuş bir bağırsak florası, sindirim sorunlarından bağışıklık sistemi zayıflığına kadar birçok sağlık problemine yol açabilir. Bu nedenle, bağırsak florasını korumak ve desteklemek için sağlıklı yaşam alışkanlıkları benimsemek büyük önem taşır.

Bağırsak Florası Nasıl Düzelir?

Bağırsak florasının düzelmesi, sindirim sistemi sağlığını iyileştirmek, bağışıklık sistemini güçlendirmek ve genel sağlığı desteklemek için önemlidir. Dengeli bir bağırsak florası, zararlı bakterilerin etkisini azaltır ve vücuda faydalı olan probiyotiklerin çoğalmasını sağlar. Peki, bağırsak florasını düzeltmek için neler yapılabilir?

  • Probiyotik tüketimini artırın: Yoğurt, kefir, fermente sebzeler gibi probiyotik açısından zengin gıdaları beslenmenize ekleyin.
  • Prebiyotik besinler tüketin: Soğan, sarımsak, pırasa, muz gibi prebiyotik kaynakları bağırsaklardaki faydalı bakterileri destekler.
  • Şeker ve işlenmiş gıdalardan uzak durun: Fazla şeker, zararlı bakterilerin çoğalmasına yol açabilir.
  • Düzenli lif alın: Sebze, meyve, tam tahıllar gibi lifli gıdalar bağırsak sağlığını destekler.
  • Bol su için: Yeterli sıvı alımı sindirimi kolaylaştırır ve bağırsak hareketlerini düzenler.
  • Antibiyotik kullanımına dikkat edin:Gereksiz antibiyotik kullanımı bağırsak florasına zarar verebilir.
  • Düzenli egzersiz yapın: Hareketli bir yaşam tarzı bağırsak hareketlerini düzenler ve genel sağlığı destekler.
  • Stresten uzak durun: Stres yönetimi, bağırsak sağlığını olumlu etkiler.

Bağırsak Florasının Önemi

Bağırsak florası, insan sağlığı için kritik bir rol oynayan mikroorganizmaların oluşturduğu ekosistemdir. Bu mikroorganizmalar, sindirimin düzenlenmesinden bağışıklık sisteminin güçlendirilmesine kadar birçok hayati süreçte görev alır. Sağlıklı bir bağırsak florası, vücudun enfeksiyonlara karşı korunmasını sağlar, vitamin üretimine katkıda bulunur ve kronik hastalık riskini azaltır. Floranın dengesinin bozulması ise sindirim sorunlarına, bağışıklık sistemi zayıflığına ve çeşitli sağlık problemlerine yol açabilir.

  • Bağışıklık Sistemi Desteği: Bağırsak florası, zararlı mikroorganizmalarla savaşarak bağışıklık sisteminin güçlenmesine katkıda bulunur.
  • Sindirim Sağlığı: Besinlerin sindirimi ve emilimi, bağırsak florasının dengesi sayesinde daha verimli gerçekleşir.
  • Vitamin Üretimi: Florada bulunan mikroorganizmalar, B grubu vitaminleri ve K vitamini üretimine yardımcı olur.
  • Kronik Hastalıklara Karşı Koruma:Sağlıklı bir flora, diyabet, obezite ve kalp hastalıkları gibi kronik rahatsızlıkların riskini azaltır.
  • Psikolojik Sağlık: Bağırsak ve beyin arasındaki bağlantı, floranın ruh hali ve stres yönetimi üzerinde etkili olmasını sağlar.

Sağlıklı Bir Bağırsak Florasının Belirtileri

Sağlıklı bir bağırsak florası, vücut fonksiyonlarının düzgün çalışmasını sağlar ve genel sağlık üzerinde belirgin etkiler yaratır. Bağırsak florasının dengeli olması, sindirimin düzenli olması ve bağışıklığın güçlü kalmasıyla kendini gösterir. Bu denge, yaşam kalitesini artırmanın yanı sıra kronik hastalıklardan korunmayı da destekler.

  • Düzenli sindirim: Kabızlık, ishal gibi problemlerin olmaması bağırsak sağlığını işaret eder.
  • Enerjik hissetmek: Sağlıklı bir flora, enerji seviyelerinin yüksek olmasını destekler.
  • Güçlü bağışıklık: Sık sık hasta olmamak, bağışıklığın güçlü çalıştığını gösterir.
  • Sağlıklı cilt: Floranın dengesi, cilt sağlığı ve parlaklığında olumlu etki yapar.
  • Gıda intoleransı veya alerjilerde azalma: Sağlıklı bir bağırsak florası, gıdaların doğru şekilde sindirilmesine ve emilmesine yardımcı olur. Laktoz intoleransı veya gluten hassasiyeti gibi durumların belirtilerinde azalma, bağırsak sağlığının iyi olduğunu gösterebilir.
  • Duygusal denge: Bağırsaklar, "ikinci beyin" olarak bilinir ve psikolojik sağlığı doğrudan etkiler. Sağlıklı bir bağırsak florasına sahip kişilerde stres yönetimi daha kolaydır ve depresyon veya anksiyete belirtileri daha az görülür. Bu durum, bağırsakların mutluluk hormonu olan serotonin üretimindeki rolünden kaynaklanır. 

🔁


Bağırsak Florasını Etkileyen Faktörler

Bağırsak florası nasıl bozulur?

Antibiyotik kullanımı, sağlıksız beslenme, stres, yetersiz uyku ve bazı hastalıklar bağırsak florasının dengesini bozabilir. Özellikle antibiyotikler, zararlı bakterileri yok ederken faydalı bakterilere de zarar verebilir.

Bağırsak florası bozukluğu nasıl anlaşılır?

Gaz, şişkinlik, ishal, kabızlık, karın ağrısı, yorgunluk, cilt problemleri ve bağışıklık sisteminin zayıflaması gibi belirtiler bağırsak florası bozukluğuna işaret edebilir. Bu belirtiler uzun süre devam ederse bir uzmana danışmak önemlidir.

Bağırsak Florası Bozulduğunda Ortaya Çıkan Sorunlar

Bağırsak florası bozulduğunda, vücudun genel dengesi olumsuz etkilenir ve çeşitli sağlık sorunları ortaya çıkabilir. Sindirim sistemi rahatsızlıklarından bağışıklık sistemi zayıflığına, hatta psikolojik problemlere kadar birçok durum, bozulmuş bir bağırsak florasıyla ilişkilidir. Dengesiz bir flora, zararlı bakterilerin çoğalmasına neden olarak hem kısa vadeli hem de uzun vadeli sağlık problemlerine yol açabilir.

  • Sindirim Problemleri: Şişkinlik, kabızlık, ishal ve gaz gibi sık karşılaşılan sorunlar floranın bozulduğunu gösterebilir.
  • Bağışıklık Zayıflığı: Sık sık enfeksiyon geçirmek veya daha uzun sürede iyileşmek bağırsak florasının dengesizliğine bağlı olabilir.
  • Kronik Hastalık Riski: Diyabet, obezite ve inflamatuvar bağırsak hastalıkları gibi rahatsızlıklar floranın bozulmasıyla ilişkilendirilir.
  • Gıda İntoleransı ve Alerjiler: Bazı gıdalara karşı hassasiyetin artması floranın bozulmasının bir sonucudur.
  • Ruh Hali Bozuklukları: Depresyon, kaygı ve stres seviyelerinde artış, bağırsak ve beyin arasındaki bağlantıya bağlı olarak görülebilir.
  • Cilt Problemleri: Akne, egzama ve kızarıklık gibi cilt rahatsızlıkları bağırsak florasının dengesizliğine işaret edebilir.

Bağırsak Florasını Etkileyen Faktörler

Bağırsak florası, beslenme alışkanlıklarından yaşam tarzına kadar birçok farklı faktörden etkilenir. Sağlıklı bir bağırsak florası, bağışıklık sistemi ve genel sağlık için kritik öneme sahiptir. Ancak, stres, işlenmiş gıda tüketimi, antibiyotik kullanımı ve çevresel toksinler gibi unsurlar bağırsak florasının dengesini bozabilir. Bu nedenle, florayı korumak ve dengeyi sağlamak için etkileyen faktörleri bilmek önemlidir.

  • Beslenme alışkanlıkları: Liften fakir ve işlenmiş gıda ağırlıklı beslenme, floranın zarar görmesine neden olabilir.
  • Antibiyotik ve ilaç kullanımı: Gerekli olmayan antibiyotik kullanımı, faydalı bakterileri yok ederek floranın bozulmasına yol açar.
  • Stres ve uyku düzeni: Kronik stres ve düzensiz uyku florayı olumsuz etkileyebilir.
  • Çevresel toksinler: Pestisit ve kimyasal içerikli gıdalar bağırsak mikrobiyotasını değiştirebilir.
  • Fiziksel aktivite seviyesi: Düzenli egzersiz yapmak bağırsak florasını olumlu yönde etkiler.


🔄🔴


MİKROBİYAL ÇEŞİTLİLİK: Arkea, Öbakteri, Bakteri


Yaşamın filogenetik ağacı esas olarak Eubacteria, Archaea ve Bacteria'dan oluşur . Eubacteria veya Eukarya, Archaea ve Bacteria , mikroorganizmaların ve makroorganizmaların üç ana grubudur ve bunlar genellikle filogeniye göre bu organizmaların atalarını gösteren alanlar olarak adlandırılır.

Filogeni, nükleik asitlerinde (yani DNA ve RNA) kodlanan genetik bilgiyi kullanarak organizmalar arasındaki evrimsel korelasyonu inceleyen bilim dalıdır. Bununla birlikte, mikrobiyal filogeni (yani mikroplar arasındaki evrimsel ilişkinin incelenmesi) en iyi şekilde bir organizmanın nükleik asidinin ribonükleik asit (RNA) bileşeni kullanılarak çıkarılabilir ve incelenebilir ve bunun nedeni, virüsler hariç tüm mikrobiyal hücrelerin ribozomlar (RNA'lardan oluşan hücre yapısı veya bileşeni) içermesidir.

Ribozomlar, bir hücredeki proteinlerin sentezinden sorumlu makinelerdir; virüsler hariç tüm mikrobiyal hücrelerde bulunurlar.

Virüsler, genomlarında hem DNA hem de RNA içeren bakteri ve mantar gibi diğer mikrobiyal hücrelerin aksine, DNA veya RNA içerir. Bu nedenle, özellikle ribozomal RNA (rRNA) olmak üzere RNA makromolekülü, virüsler hariç mikrobiyal hücrelerin evrimsel ilişkilerini çözmek için en iyi araçtır.

Virüslerin filogenetik ilişkisi, virüslere özgü epidemiyolojik, immünolojik ve evrimsel veriler veya süreçler temelinde belirlenir; ve bu bilgiler biyologların viral filogeniler oluşturmasına yardımcı olur - çünkü diğer mikrobiyal hücreler gibi olağan filogenetik yaşam ağacına yerleştirilemezler.

Virüsler, bakteriler gibi diğer mikroplara uygulanabilen filogenetik yaşam ağacına dahil edilemez çünkü virüsler diğer mikrobiyal hücrelerle özellikleri paylaşmaz ve tek bir gen tüm virüsler veya viral soylar tarafından paylaşılmaz. Bu nedenle, virüsler polifiletiktir. Filogenetik bir ağaçta, takson üyelerinin özelliklerinin, o taksonlardaki organizmaların önceki atalarından miras alındığı dikkat çekicidir ( Şekil 1 ).

Şekil 1. Karşılaştırmalı rRNA gen dizilimine dayalı filogenetik yaşam ağacı.

Bakteriler gibi arkeler de çekirdeği olmayan tek hücreli canlılardır.   

Virüsler, özellikle canlı bir konak dışında olduklarında, bakteriler, mantarlar, protozoalar ve algler gibi pratik olarak canlı değildirler; ve genellikle canlı hücreleri devam ettiren herhangi bir enerji ve karbon metabolizmasından yoksundurlar.

Virüsler, diğer mikrobiyal hücreler gibi çoğalamaz veya evrimleşemezler; ve yalnızca bakteri, bitki ve hayvan hücreleri de dahil olmak üzere canlı konak hücreleri içinde çoğalırlar. Bu canlı konak hücreleri olmadan (virüslerin çoğalması için üreme mekanizmasını sağlayan), virüsler genellikle cansız karmaşık organik maddelerdir. Hücresel yaşamın tek ve ortak bir kökeni olmasına rağmen, virüsler polifiletiktir - birçok evrimsel kökene sahiptirler.

Yaşamın üç alanını ( Ökarya, Arkea ve Bakteri ) açıklayan filogenetik ağaç, farklı organizmaların rRNA'larının karşılaştırmalı dizilenmesinin uygulanmasına dayanarak oluşturulmuştur ( Şekil 1 ). Öbakteriler, Arkealar ve Bakteriler morfolojik ve genetik olarak farklı organizmalardır. 

Prokaryotlar yalnızca iki alandadır: Bakteri ve Arkea , ökaryotlar ise Ökarya alanındadır . Bu alanlardaki tüm organizmalar, özellikle prokaryotlar, onları birbirinden ayıran geniş bir fizyolojik ve genetik çeşitliliğe sahiptir.

Tüm mikrobiyal hücrelerin (bakteriler, mantarlar, algler, protozoalar ve virüsler) zamanla evrimleştiğini; ve böylece doğal seçilim ve mutasyon ile diğer hakim çevresel ve çevresel olmayan faktörler nedeniyle dünya yüzünde daha yeni türlerin ve organizma çeşitliliğinin ortaya çıkmaya devam edeceğini belirtmek gerekir.   

  

Xx


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Hallo 🙋🏼‍♀️