Bu tapınakta, MÖ 18. yüzyıldan kalma Babil İmparatorluğu'nun hegemonyası altında kalan şehirlerin kült görüntüleri ile çevrili Marduk heykeliile Babil rahipleri tarafından Abzu olarak adlandırılan küçük bir göl de vardı. Bu Abzu, suların tanrısı olan ve tüm tatlı suların kaynağı olan Abzu'da yaşayan Marduk'un babası Enki'nin bir temsiliydi. Yeni Asur İmparatorluğu'nun kralı Esarhaddon, tapınağı temelden siperlere kadar inşa ettiğini iddia etmiştir.
Esagila kompleksi Babil'in merkeziydi.
Kaynakça:
^W. F. Albright, reviewing Friedrich Wetzel and F. H. Weissbach, Das Hauptheiligtum des Marduk in Babylon: Esagila und Etemenanki in American Journal of Archaeology 48.3 (July, 1944), s. 305f.
İnsanoğlu yaratılmadan önce Sümer tanrısı Enki'nin (Akad'da Ea) apsû'da yaşadığına inanılırdı. Karısı Damgalnuna, annesi Nammu ve uşakvari bir yaratık türünün de apsû'da yaşadığına inanılırdı.
Eridu'da Enki'nin tapınağı E-abzu ("abzu tapınağı") olarak bilinirdi. Babil ve Asur tapınak avlularında bulunan belirli kutsal su depolarına da apsû veya abzu denirdi. Bazılarına göre bu böylece İslamcamilerindeki yıkama havuzlarının veya Hristiyankiliselerindeki vaftiz pınarlarının öncüsüdür.
Şeria Nehri
Nehir.
Şeria Nehri ya da Ürdün Nehri veya Erden Nehri, Orta Doğu'da Ürdün Vadisi boyunca akan ve Lût Gölü'ne dökülen bir nehir.
Şeria Nehri
Apokrif sayılan kitaplara göre Âdem ile Havvâ Aden bahçesinden atıldıktan sonra aç kalmışlar, cennette yediklerine benzer yiyecek bulamayınca tövbe etmeye karar vermişlerdir. Havvâ boynuna kadar Dicle sularına girerek otuz yedi gün, Âdem ise Erden ırmağında kırk gün kalmış, böylelikle Tanrı’nın lutfuna nâil olmak istemişlerdir.
İbranice "yam ha-Melah" anlamına gelen Ölüdeniz "tuz denizi" anlamına gelmektedir. Arapça "al-Bahr el-Mayyit" anlamına gelen Ölüdeniz'e az sıklıkla "bahr u lut a" (Lut Denizi) denilir. Yunancada "yam ha-‘avara" olarak ifade edilmiştir.
Şeria Nehri, İsa'nın Yahya tarafından vaftizedildiğine inanılan nehir olması nedeniyle Hristiyanlıkta önemli bir hac merkezidir.
Kaynakca:
Nijman, Jan (2020). Geography: Realms, Regions, and Concepts (20. bas.). Wiley. ISBN978-1119607410.
İbrânîce âzûr kelimesinden Arapçalaştırıldığı veya yine İbrânîce elizer kelimesinin galat-ı meşhuru olduğu gibi çeşitli görüşler ileri sürülmüştür.
Tevrat’ta ve diğer İbrânîce kaynaklarda Hz. İbrâhim’in babasının ismi Terah şeklinde geçmektedir. Nitekim Zemahşerî de buna işaret eder (II, 23). Batılı bazı araştırmacılara göre eski bir kaynaktaki Therra isminin değiştirilmiş şekli olan Athar, İslâm dünyasına Âzer olarak geçmiştir. Müslüman tarihçiler ve müfessirler bu kişiyi hem Âzer hem de Târih (veya Târah) b. Nahor diye anarlar ve bu isim farklılığını değişik şekillerde açıklarlar. Gerek eski dönemlerde gerekse zamanımızda bir dilden başka bir dile geçen isimlerin çeşitli değişikliklere uğradığı görülür.
Hz. İbrâhim’in babasının ismi de Araplar’a Âzer olarak geçmiş, Kur’an’da da bu ismi zikredilmiştir. Çünkü eğer Kur’an’da bu kişi Târah diye anılsaydı, her konuda Hz. Peygamber’in açığını arayan müşrikler Resûlullah’ın sözünü ettiği kişinin ismini bile yanlış bildiğini söyleyerek itibarını sarsmaya kalkışacaklardı.
Âzer’in hayatı hakkında fazla bilgi yoktur. Ahd-i Atîk’te Nahor’un oğlu olduğu, putlara taptığı, 205 yaşında Harran’da öldüğü söylenir (Tekvîn, 11/31-32; Yeşû, 24/2). Tevrat tefsirlerinde put ustası olduğu, sonraları tövbe ettiği ileri sürülmüşse de Kur’an-ı Kerîm’e göre (Tevbe 9/114; Meryem 19/41-49) o, oğlu İbrâhim’in bütün ısrar ve ikazlarına rağmen putperestlikten vazgeçmemiş ve bu yüzden İbrâhim’in, onun affedilmesi için yaptığı dua kabul edilmemiştir (Hz. İbrâhim’in hayatı ve şahsiyeti hakkında bilgi için bk. Bakara 2/ 124).
↕️ İbrâhim, babası Âzer’e, “Putları tanrılar mı sayıyorsun? Doğrusu ben seni de kavmini de apaçık bir sapkınlık içinde görüyorum” demişti.~Enam,74
Tanrı ona “milletlerin babası” anlamına gelen Abraham (İbrâhim) ismini vermiştir (Tekvîn, 17/5). Soy kütüğü, babadan oğula doğru Nûh, Sâm, Arpagşad, Şelah, Eber, Peleg, Reu, Seruc, Nahor, Terah, Abram (İbrâhim) şeklinde gösterilir (Tekvîn, 11/10-26).
Tevrat’a göre Hz. İbrâhimMezopotamya’da, Keldânîler’in Ur şehrinde doğmuş; eşi Saray (Sâre), babası Terah ve diğer akrabalarıyla birlikte buradan Harran’a gitmiş; babası burada ölmüş, kendisi de Tanrı’dan aldığı buyruk üzerine eşi Sâre ve kardeşinin oğlu Lût ile birlikte Filistin’deki Ken’an diyarına (Filistin) göç etmiştir.
Tanrı’dan, bu ülkenin kendi soyuna verileceği müjdesini alan İbrâhim, ülkede başgösteren kıtlık yüzünden eşiyle birlikte Mısır’a gitmiş, orada Hâcer kendisine câriye olarak verilmiş, daha sonra tekrar Ken’an diyarına dönmüştür. Yine Tevrat’ın verdiği bilgilere göre İbrâhim’in Sâre’den çocuğu olmayınca onun isteğiyle Hâcer’le evlenir ve seksen altı yaşındayken ondan oğlu İsmâil (Tekvîn, 16/16), 100 yaşına geldiğinde de Sâre’den İshak dünyaya gelir (Tekvîn, 21/6).
⬆️ Vaktiyle rabbi İbrâhim’i bazı sözlerle sınayıp da İbrâhim onları eksiksiz yerine getirince, “Ben seni insanlara önder yapacağım” buyurmuştu. İbrâhim, “soyumdan da” deyince rabbi, “Vaadim zalimleri kapsamaz” buyurdu.~Bakara,124.
Uygarlığın Doğduğu Şehir: Şanlıurfa
Efsânelere göre, Adem ile Havva'nın yeryüzüne ayak bastıkları ilk toprak Harran ovasıdır. İlk çift burada sürülmüş, İbrahim Peygamber burada doğmuş, putları kırmış ve ateşe atılmıştır. Eyyup Peygamber hastalığına burada sabır göstermiş ve vefat edince bu topraklara gömülmüştür.
İbn Sa'd'ın naklettiğine göre, Hz. İbrahim'in babası aslen Harranlı olup buradan Hürmüzcird'e göç etmiş, Hz. İbrahim (as) burada doğmuştur.(Tabakât, 1/46)
Bugünkü Urfa şehrine tarih içinde Edessa, Orhai, Urhay ve Ruhaadlarının verildiği bilinmektedir. Tevrat'ta Hz. İbrahim (as)'e gösterilen hedefle takip ettiği güzergâh dikkate alındığında, doğduğu şehrin Kaldelilerin Ur şehri değil bugünkü Urfa olması, orada doğup ateşe atılmış, ardından Harran'a ve buradan da Filistin'e gitmiş bulunması daha makul görünmektedir. (bk. DİA, Hz. İbrahim md.)
______Tevrat’ın beyanına göre; Ellasar Kralı Aryok, Goyim Kralı Tidal, Şinar Kralı Amrafel, Elam Kralı Kedorlaomer; Sevoyim Kralı Şemever’e, Gomora Kralı Birşa’ya, Bala –Soar– Kralına, Sodom Kralı Bera’ya ve Adma Kralı Şinav’a karşı savaş açtılar. Bu savaşlar esansında Hz. İbrâhim’in yeğeni Lût (a.s) esir düşmüştür. Savaş açan Kral Amrafel’in, Hammurabi olduğu düşüncesinde olanlar Hz. İbrâhim’in yaşadığı dönem için MÖ. 2123-1905 tarih aralığını öne sürmektedir. Bunun dışında farklı tarihlendirmeler de söz konusudur. Ancak genel olarak MÖ. 2000-1400 yılları arasında yaşadığını söylemek mümkündür.İbn Meymûn ve Titus Flavius Josephus gibi Yahudi bilginler de bu düşüncededir.Tevrat’ta Hz. İbrâhim tarafından oğlu İshak için kız istenmesi konusunu haber verilirken Harran için “baba, ata yurdu” olarak bahsetmektedir. Bunun yanı sıra Tevrat’ta şunları da açıkça görmekteyiz: Hz. İbrâhim’in babası Harran’da vefat etmiştir. Kardeşi Nahor burada kalmıştır. Çocukları İshâk (a.s) ve Ya‘kûb’un (a.s) eşleri Harranlıdır. Ya‘kûb’un (a.s) çocuğu Hz. Yûsuf (a.s) Harran’da dünyaya gelmiştir. İshâk (a.s) ve Ya‘kûb’un (a.s) kayınbabaları ve dayıları burada yaşamaya devam etmişlerdir. Harran, Hz. İbrâhim’in Kenân diyarına hicretinde bir durak olsaydı bunların birçoğunun vuku bulması imkânsız olurdu” diye konuştu.______
İbrahim peygamber Harran'dan ayrılırken, Francesco Bassano
🔻Edessa ismi Yunan dilinde “suyu bol” anlamına gelmektedir. Urfa da içinden akan Karakoyun (Daysan) deresi ve kaynayan pınarlardan dolayı suyu bol bir şehirdi. Fakat Süryaniler, Yunancaolan bu ismi kullanmamış, Urhay'ı kullanmışlardır. Urfa kelimesinin de genellikle SüryaniceUrhay'den (Orhai) geldiği ileri sürülmektedir. Bir başka görüş ise Yunanca Osrhoëne, LatinceOrrpei'ye dayandığı yolundadır. Bu dillerdeki anlamı “kale” veya “pınar”dır. Osmanlı döneminde yazılı kaynaklar vasıtasıyla yaygınlaşan Ruha kullanımı şehrin Arapça adı olan Ruhâ'dan gelmiştir. 20. yüzyılın başlarına kadar Osmanlı döneminde Ruha adı kullanılmış olup daha sonra muhtemelen halk dilinde Türkçe söylenişi kabul görerek Urfa’ya dönüşmüştür.🇹🇷
Tarih öncesi çağlar Neolitik ve Kalkolitik dönem
Göbekli Tepe. Urfa Adamı diğer adıyla Balıklıgöl heykeli. M.Ö 9000. Şanlıurfa Müzesi.
bugünkü Balıklıgöl'ün kuzeyinde yapılan bir keşif sonucu bulunan Urfa Adamı olarak adlandırılan insan şeklindeki tarih öncesi heykel ile Urfa şehir merkezinde insan yerleşiminin tarihinin MÖ. 9500'e Neolitik Dönemekadar uzandığı görülmüştür. 1997'de Şanlıurfa il merkezinin yaklaşık olarak 22 km kuzeydoğusunda, Örencik köyü yakınlarında Göbeklitepe Höyüğü'nde yapılan kazılarda elde edilen bulgularda ise, insanlığın en eski tapınaklarından biri ortaya çıkarılmıştır. Yüksek boyda karşılıklı olarak yerleştirilmiş dikilitaşların üzerinde insan, el ve kol, çeşitli hayvan ve soyut semboller, kabartılarak veya oyularak betimlenmiştir.
Orfeus Mozaiği. Edessa Kalesi
Harran şehrinin adına ilk defa M.Ö. 2. binyılın başlarına ait çivi yazılı tabletlerde rastlanır. Bu tabletler arasında, Harran'daki Sin Mabedi'nde bir antlaşma imza edildiğine dair bir belge bulunmaktadır. Mezopotamya pagan inanışının en önemli merkezlerinden biriydi ve burada ay tanrısı Sin ile güneş tanrısı Şamaş'ın mabedleri bulunuyordu.
2. binyılın ortalarında Hititler'le Mitanniler arasında yapılan bir antlaşmaya Harran'daki ay tanrısı Sin ve güneş tanrısı Şamaş şahit tutulmuştur. Bundan sonra Bâbil, Hitit, Asur tabletlerinde Harran'dan sık sık bahsedildiği görülmektedir. Asur tabletlerine göre bölge M.Ö.2000'lerde Hurriler ile Mitannilerin yerleştiği bir yerdi. Süryânîlerin atası olan Ârâmîlerin bölgeye yerleşmesi M.Ö 11.yüzyıldan sonra da Mezopotamya'dan kuzeye doğru göç ederek Fırat'ın iki yakası boyunca uzanan topraklarda Bit-Adini Devleti'ni kurdukları döneme denk gelmektedir.
Harran, M.Ö.857'de Asur İmparatorluğuna bağlandı. MÖ 609'de Medler ve Keldânîler'in işbirliğiyle Asur İmparatorluğunun başşehri Ninova'nın ele geçirmelerinden sonra son Asur kralı II. Asur-Uballit, Harran Kalesi'ne sığındı ve Asur İmparatorluğu üç yıl daha burada devam etti. MÖ 612'de Asur İmparatorluğu tamamen ortadan kaldırıldı ve Harran'a sırasıyla Medler ve Keldânîler hakim oldu.
MÖ 722 yılında Asur Kralı II. Sargon'un, İsrail devletini istila ederek Yahudileri Mezopotamya'ya ve Harran'a sürmesiyle bölge ilk kez bir Yahudi topluluğu ile tanışmış oldu. Babil kralı Keldânîler'in hükümdarı Nebukadnezar'ın MÖ 586 yılında Kudüs'ü ele geçirerek şehir ile birlikte Süleyman Mabedini de yıkıp Yahuda Krallığı'nı ortadan kaldırarak Yahudileri bölgeden sürmesi neticesinde tüm Mezopotamya'da önemli bir Yahudi nüfus ortaya çıkmıştı.
Tarihe Babil Sürgünüolarak geçen bu hadisenin bir sonucu olarak Mezopotamya kentlerinde Yahudi kolonileri kurulmuştu. MÖ 539'da Perslerin, Keldânîlerin hakimiyetine son vererek Babil İmparatorluğunu ortadan kaldırması neticesinde Harran Perslerineline geçti. Pers Kralı I. Darius Yahudilerin sürgününe son vererek ülkelerine gitmelerine müsaade etse de Yahudilerin bir kısmı Mezopotamya ve Harran'da kalmaya devam ettiler.
Bu dönemde Harran'da da güçlü bir Yahudi kolonisi vardı. Şehirdeki Yahudi nüfusun varlığı, Kitâb-ı Mukaddes'de şehrin adının geçmesiyle kendini göstermiştir. Yahudi Kutsal Kitabı Tanah'ta Hārān biçiminde geçen şehir İbrani anlatıları ve mitolojisine göre tufandan sonra yeryüzünde tesis edilen ilk şehir olup Nuh peygamberin torunlarından Kaynan tarafından kurulmuştu. Yahudi Kutsal Kitabı Tanah'ta İbrahim peygamber ve atasının yaşadığı mekan olarak geçen Harran, Yahudilik için kutsiyeti olan bir mekandır. Harran, İbrahim peygamberin yanı sıra Lut peygamber, Şuayb peygamber ve Elyesa peygamber ile de ilişkilendirilen mekanlardandır. İbrahim peygamberin ateşe atılması hadisesi ise Yahudi Kutsal Kitabı Tanah'ta yer almamakla birlikte Kitab-ı Mukaddes dışı Yahudi literatüründe ayrıntılı şekilde anlatılmaktadır.
Harran ve civardaki bölgeler, Büyük İskender'in MÖ 331'de Pers İmparatorluğuna son vermesinden sonra Yunan hâkimiyeti altına girmiş ve sonraki dönemlerde Harran, önemli bir Yunan kolonisi haline gelmiştir. Öyle ki Abbasîler döneminde yaşayan ünlü İslâm hukukçusu Ebû Yûsuf, Harran'dan bahsederken buranın halkının Süryânîce konuşan yerli halk ve Rumlar'dan oluştuğunu söyler.
Edessa Kralı V. Abgar.
Helenistik krallıklardan Selevkos İmparatorluğudöneminde Edessa şehri kurulmuştur. Dönemin Yunanca ve Latince kaynaklarda şehrin adı Edessa olarak geçerken şehrin yerli halkının da dili olan Süryanice kaynaklarda Urhay olarak geçmektedir.
Selevkoslar'ın MÖ 132 yılında İranlıların baskısına dayanamayarak yıkılması üzerine Urfa'da bu tarihten itibaren Osroene ismi ile bir bağımsız bir krallık kuruldu. Osroene Krallığı, Urfa'da kurulan ilk bağımsız krallıktır ve MS 244 yılına kadar hüküm sürmüştür. Başkenti Edessa yani Urfa olan Osroene krallarının çoğu Abgar ismi ile çağrıldığından bu devlete Abgarlar devleti denildiği gibi Abgarlar dönemi de denilmiştir.
⚠️Tarihi kayıtlarda ve Abgar efsanesinde, Kral V. Abgar Ukkama'nın ilk Hristiyan kral olduğu ve Edessa'da hüküm sürdüğü, İsa Peygamber'in tebliğinden hemen sonra bu dini kabul ettiği ve kendi halkına da benimsettiği belirtilir. Cüzzam hastalığına yakalanan ve bu nedenle oldukça acı çeken V. Abgar'ın, İsa Peygamber'in gönderdiği mucizevi mendil sayesinde iyileştiği rivayet edilmektedir.‼️
2016 yılında Şanlıurfa'nın Balıklıgöl yerleşkesi civarında yürütülen "Kale Eteği Projesi" kapsamındaki kazı çalışmalarında Abgar Krallığı dönemine ait olduğu tahmin edilen Süryanice yazıtlar ve ince işlemelerin yer aldığı bir taban mozaiği bulunmuştur. Osroene Krallığı devrine ait Şanlıurfa'daki tarihî eserlerin en kıymetlisi Kale'deki çifte sütundur. Halk tarafından bu sütunlara mancınık denilmektedir. Bu sütunlar Osroene krallarından Eftuha tarafından eşi Şalmet adına dikilmiştir. Kentte, Yunan-Roma üslubunda bezenmiş 30 civarında renkli taban mozaiği, kent içinde ve civarında bulunmuş Süryânice kitabeler ve kaya mezarları Osroene Krallığı dönemine aittir.
Bu mozaiklerin büyük bir kısmı yurt dışına kaçırılmış, bir kısmı da bazı müzelerde sergilenmektedir. Bu mozaiklerden en önemlisi, Antik Yunan'da müzik ve şiirle özdeşleştirilen Orpheus'un lir çaldığı ve onun etrafına toplanan çeşitli hayvanların müziği dinlerken tasvir edildiği MS 194 tarihli, 1.64-1.52 m. boyutlarındaki mozaiktir.
Mozaik 1980'li yıllarda ABD'ye götürülmüştür. Ancak daha sonra ABD'de Dallas Sanat Müzesi'nde tespit edilince 2015 yılında Urfa'ya iade edilmiştir. Osroene Krallığı döneminde Urfa'da ilmi, edebi bilhassa felsefi çalışmalara önem verilmiştir. Süryaniler ilk edebi ve felsefi çalışmaları MS 2. yüzyılda yapmışlardır. Süryani yazısının doğduğu kent Urfa'dır. 2. yüzyıldan itibaren Hristiyanlık tesiri altında gelişen "Süryani Edebiyatı" doğmuştur. İncil, Yunancadan Süryânice'ye ilk defa bu dönemde Urfa'da çevrilmiştir. Urfa'nın başlıca Hristiyan merkezlerinden biri haline gelmesine karşılık Harran, pagan kültürünün bölgedeki en önemli merkezi olmaya devam etti.
♻️
Hıdırellez
Hızır ve İlyas peygamberlerin her yıl buluştuklarına inanılan 6 Mayıs günü
Orta Asya, Orta Doğu ile Anadolu kültürlerine ait olduğu, bazıları ise İslamiyet öncesi Orta AsyaTürk kültür ve inançlarına ait olduğu yönündedir. Eski Türkler 21 Haziran'da baharın gelişini kutlardı. Günümüzde de Anadolu'da dilek dilenmiş kâğıdı ağaca asma, ateşten atlama gibi eski Türk ritüelleri devam etmektedir. Yine de Hıdırellez'i tek bir kültüre mal etmek olanaksızdır. İlk Çağ'dan itibaren Mezopotamya, Anadolu, İran, Osmanlıitibarıyla Balkanlar ve hatta bütün Doğu Akdenizülkelerinde bahar ya da yazın gelişiyle belli başlı sevinç kutlamaları yapılmaktadır. Kimi yazılı eserler bu tipteki en eski ritüellerin milattan önce Mezopotamya'da Ur şehrinde yapıldığını göstermektedir. Kışın bitişiyle "Tammuz" ismi altında kutlanan bu ritüeller Mezopotamya ovasını sulayan Fırat ve Dicle nehirlerinin uyaran gücünü temsil etmektedir.
Hızır’ın abıhayatı (bengi su) içerek ölümsüzlüğe ulaşmış; özellikle de baharda insanlar arasında dolanarak bolluk ve sağlık dağıtan ayrıca darda kalıp başı sıkışanlara yardım eden bir ermiş (veli) veya peygamber olduğuna inanılır.
Halk arasında Hızır'ın sahip olduğuna inanılan vasıflar insanlara şifa, sağlık, uğur getirdiği tabiattaki diriliş, uyanış ve canlılığın insana yansıması şeklinde ortaya çıkar. İslamiyet öncesi "Gök Sakallı, Ak Sakallı Kocalar" gibi medet umulan, yardım istenen, akıl danışılan, kılavuzluk etmesi beklenen, barış, mutluluk, sağlık, refah getirdiğine inanılan bir kurtarıcı güç olarak düşünülür.
Anadolu'da halk, gün doğumu öncesi tercihen beyaz elbiseler giyerek yeşil ve bol sulu kırlara gider ve eğlenir. Kutlamalar yeşillik, ağaçlık alanlarda, su kenarlarında, bir türbe ya da yatırın yanında yapılmaktadır. Bu gibi yerlere bu nedenle Hıdırlık denildiği de olur. Hızır'ın gezdiği kabul edilen yeşil yerlerde dolaşıp çiçek toplanır, oyunlar oynanır, baharın ilk kuzusu kesilerek yenilir. Toplanan çiçekler kaynatılıp içilirse hastalıklara iyi geleceği, bu su ile kırk gün yıkanan kişinin gençleşip güzelleşeceğine inanılır. "Hızır Hakkı" için kuzu kesmek, Hızır geleneğinin yayıldığı her yerde görülen bir âdettir. Diyarbakır'da Ciğaretadıyla ayrı bir tören yapılır. Baharın bu taze kuzusunu yemekle bedenlerin sağlık ve canlılık kazanacağı inanışı vardır.
♻️
Siloah, Siloam veya Şiloah
Akademisyenler 2004 yılında Yeruşalim’in Davut Şehri’nin güney ucunda birinci yüzyıldan kalma büyük bir havuzun keşfedilmesini kutladılar.
Sağ altta şehir duvarının dışında Siloam Havuzu ("Siloe") ile İsa'nın zamanında Kudüs'ü gösteren 1730 yılında yapılmış harita
İkinci Tapınak döneminde havuzun görselleştirilmesi.
Siloah, Siloam veya Şiloah, hem antik hem de modern zamanlarda bazı açılardan büyük öneme sahip, Kudüs yakınlarında bir yer.
I. İsim. — Bu, hem orijinal metinde hem de suya uygulanan AV metninde farklı biçimlerde, burada kronolojik olarak düzenlediğimiz üç Kutsal Kitap pasajında geçer.
1. "ŞİLOAH SULARI'' (İbranice Mey hash-Şilo ' ach, מֵי הִשַּׁלֹחִ;. Sept. τὸ ὕδωρ τοῦ Σειλωάμ vr Σιλω®μ; Saadias, Ain Selwan ; Vulg. aquas Siloe ) , peygamber İşaya'nın (İşaya 8:6), halka teşvik ettiği Yehova'ya olan sessiz güven ile ittifakı için haykırdıkları Asur kralının ezici şiddeti arasındaki karşılaştırmayı belirtmek için kullandığı yumuşak akan bir ırmak.Peygamber Yeşaya'nın kullandığı yumuşak akan bir dere ( Yeşaya 8:6)
Söz konusu suların, daha sonra Siloam adıyla daha iyi bilinen sularla aynı olduğundan şüphe etmek için hiçbir neden yoktur - Kudüs'ün tek sürekli kaynağıdır. "Siloam sularının" düzensiz aralıklı bir hareketle aktığı ve bu nedenle "yumuşak" aktığı iddia edilemeyeceği gerçeğine itiraz edilmiştir. Ancak dikkatli araştırmacıların tanıklığı (Robinson, Bib. Res. 1, 341, 2;. Barclay, City of the Great King, s. 516) rahatsızlığın yalnızca en sık, günde iki veya üç "kez", diyelim ki yirmi dört saatin üç ila dört saatinde gerçekleştiğini, akışın geri kalan zamanda "tamamen durgun" olduğunu ortaya koymaktadır; zamanın geri kalanında. Yazın rahatsızlık yalnızca iki veya üç günde bir gerçekleşir. Bu nedenle, akarsuyun sakin akışındaki bu tür kesintiler, peygamberin metaforunda dayatılan karşıtlığa müdahale etmez.
2. "SİLOAH HAVUZU" (İbranice Berekdth hash-She ' lach, בּרֵכִת הִשֶּׁלִח; Eylül κολυμβήθρα τῶν κωδίων vr τῶν θετοῦ Σιλωάμ, XI\' oaiA; Vulg. Piscina Siloe ) , şehrin güney duvarında, "kralın bahçesine" yakın bir yer (Ne 3:15). Bu muhtemelen önce Şiloah, sonra Siloam, şimdi ise Selwan olarak sunulan ismin bozuk bir biçimiydi .Hepsinin kökü şüphesiz שָׁלִח , shalach,"göndermek"tir. Shelach'ın İbranice olarak alındığında anlamı "dart"tır. Bu, akıntıya hızı nedeniyle verilen bir isim olamaz, çünkü ne şimdi ne de Yeşaya günlerinde çok yumuşak ve nazik bir akıntıdan başka bir şey değildi (Yeşaya 8:6).
Muhtemelen popüler ağıza, İngiltere'de birden fazla nehir tarafından taşınan ve hızla hiçbir ilgisi olmayan, sadece Derwent, Darent ve belki de Trent'in çeşitli biçimlerinde de görülen eski kelimenin bozulmuş hali olan Dart ismiyle aynı nitelikte bir uyumdur.Şehrin güney duvarında, "kralın bahçesi"nin yakınında bir yer ( Ne 3:15İbranice olarak alındığında "ok"tur) Bu, akıntının hızı nedeniyle verilen bir isim olamaz, çünkü ne şimdi ne de İşaya günlerinde, çok yumuşak ve nazik bir akıntıdan başka bir şey değildi ( İş 8:6
3. "SİLOAM HAVUZU." (η κολυμβήθρα τοῦ Σιλωάμ, ki evangelist bunu hemen ekleyerek açıklıyor, " Gönderilen olarak yorumlanır, " ὅ ἑρμηνεύταιΑ᾿πεσταλμένος , açıkça שָׁלִח kelimesinden türetilmiştir), Rabbimiz'in kör adamı görme yeteneğini kazanması için yıkanması için gönderdiği Kudüs yakınlarında bir yıkanma yeri (Yu 9:7-11).açıkça שָׁלִח kelimesinden türetilmiştir), Rabbimiz'in kör adamı görme yeteneğini geri kazanması için yıkanmaya gönderdiği Kudüs yakınlarındaki bir yıkanma yeri ( Yuhanna 9:7-11)
Bu bağlamda , İsa'nın bazı Yahudilere büyük bir felaketin nedeni olarak atıfta bulunduğu "SİLOAM'DAKİ KULE" (ὁ πόργος ἐν τῷ Σιλωάμ ,Vulg. Siloe dilinde turris ) adının İncil'de geçen tek örneğine de atıfta bulunabiliriz. Burada farklı bir yerin kastedildiğini varsaymak için iyi bir neden yoktur; ancak çeşmeye bitişik bir yapı şüphesiz belirtilmiştir.
Yakınlarda surlar vardı, çünkü Yotam için "Ofel'in suruna çok şey inşa etti" (2Tarihler 27:3); ve Manasse için "Ofel'in etrafını sardı" (33:14); ve Ofel ile bağlantılı olarak " uzakta uzanan bir kule "den (Ne 3:26) bahsedilir; ve bu çıkıntılı kulenin Siloam'daki kuleyle bağlantılı olması hiçbir olasılık dışı değildir , ancak bu çıkıntının onun nihai düşüşünün nedeni olduğu varsayımı neredeyse mazur görülebilir. İsa'nın bazı Yahudiler için büyük bir felaketin sebebi olarak ima ettiği ( Lu 13:4 ). Burada farklı bir yerin kastedildiğini varsaymak için iyi bir sebep yok; ancak çeşmeye bitişik bir yapı şüphesiz belirtilmiş. Yakınlarda surlar vardı, çünkü Yotam'ın "Ofel'in suruna çok şey inşa etti" ( 2Ch 27:3 " ( Ne 3:26) okuyoruz
Yukarıdaki Masoretik noktalama işareti değişikliği belki de sadece İşaya ve Nehemya arasındaki üç yüzyıllık bir zamanda kelimenin telaffuzunda veya yazımında bir değişikliğe işaret ediyor . Haham yazarları ve onları izleyen, hem eski hem de modern Yahudi gezginler, Tudela'lı Benjamin'den Schwarz'a kadar, daha sonraki Şelah yerine daha önceki Şiloah'ı tercih ediyorlar . Hahamlar, İncil'de olduğu gibi, bunu makaleyle birlikte veriyorlar (השילוה, Dach, Codex Talmudicus, s, 367). Sept., İşaya'da Σιλωάμ veriyor; ancak Nehemya'da κολυμβήθρα τῶν κωδίων , koyun postlarının havuzu veya "yün havuzu"; belki de, onların zamanında, kurbanların yünlerini yıkamak için kullanıldığı için. Talmud İbranicesinde Şelak"bir deri" anlamına gelir (Levi, Lingua Sacra ); ve İskenderiyeli tercümanlar ona bu anlamı yüklediler, onlar ve daha önceki hahamlar Nehemya'nın Şelak'ını Siloam'dan farklı bir havuz olarak gördüler, muhtemelen koyun kapısı (Yuhanna 5:2) tarafından Bethesda ile aynıydı, Eusebius'un προβατικὴ κολυμβήθρα'sı, Jerome'un probatica piscina'sı . Eğer öyleyse, o zaman Nehemya tarafından bahsedilen Siloam değil, Bethesda'dır. Jonathan'ın Targum'unun, Peshito'nun ve 1Ki 1:33'ün Arapça versiyonlarının İbranice'nin Gihon'u için Şiloah'ı okuduğunu gözlemleyebiliriz .
Vulg. hem Eski hem de Yeni Test'te aynı şekilde Siloe'yi kullanır ; Eski'de buna piscina denirken, Yeni'de natatoria denir. Vulg. tarafından yönetilen Latin babalar her zaman Siloe'ye sahiptir; Vulg., Siloe veya Syloe'den başka bir şey bilmeyen eski hacılar . Sept.'e bağlı kalan Yunan babalar Siloam'a sahiptir. Kelime Apocrypha'da geçmez. Josephus hem Siloam'ı hem de Siloa'yı (Σιλωάμ ve Σιλωά) verir, genellikle ilki.); ve İskenderiyeli tercümanlar buna bu anlamı yüklediler, onlar ve daha önceki hahamlar Nehemya'nın Şelak'ını Siloam'dan farklı bir havuz olarak gördüler, muhtemelen koyun kapısı yanındaki Beytesda ile aynıydı ( Yuhanna 5:2 Jerome. Eğer öyleyse, o zaman Nehemya tarafından bahsedilen Siloam değil, Beytesda'dır. Jonathan'ın Targum'unun, Peşito'nun ve 1Krallar 1:33'ün Arapça versiyonlarının
II. Tanımlama. — Siloam, Kudüs topografyasında tartışmasız birkaç yerden biridir (Reland ve diğerleri onu yanlış yere koymuş olsa da) ve hala eski adını korumaktadır (Arapça değişiklikle,Silwan ) , diğer tüm havuzlar ise İncil tanımlamasını kaybetmiştir.
Bu, büyük bir boyutta olmayan ve uzun bir dönem boyunca suları özellikle iyi veya bol olmayan bir banliyö havuzu olması nedeniyle daha da dikkat çekicidir, ancak Josephus bize kendi zamanında her ikisinin de "tatlı ve bol" olduğunu söyler (War, 5, 4, 1). İsmin özdeşliğinin dışında, kesintisiz bir dış tanıklık zinciri vardır. on sekiz yüzyıl boyunca, şimdiki Birket Silwan'ı İşaya'nın Şiloah'ı ve Yuhanna'nın Siloam'ı ile ilişkilendirir .
Bir Eyub'u (Salah-ed-din'in kuyusu, kuyuların büyük kazıcısı İbn-Eyub , Celal-Addin, s. 239) tanımlamada zorluklar vardır, ancak Siloam'ı sabitlemede hiçbir zorluk yoktur. ~280 fit (85 m) derinliğindeki Bir Yusuf ("Yusuf'un Kuyusu") Selahaddin'in emriyle inşa edildi. Hıttin tepesi su kuyularıyla ünlü bir yerdi.
Josephus , Yahudi Savaşı'nda sık sık bundan bahseder ve referansları, bir şekilde dikkat çeken bir yer, bir tür şehir simgesi olduğunu gösterir. Ondan, şehrin dışında olduğunu öğreniyoruz. (ἔξω τοῦ ἄστεως , Savaş, 5, 9, 4); "eski duvar" bu havuzda bir viraj aldı ve doğuya doğru fırladı (ἀνακάμπτον εἰς ἀνατολήν , age. 5, 6, 1); altındabir vadi olduğunu (τὴν ὐπὸ Σιλαωὰμ φάραγγα , age. 6, 8, 5) ve yanında bir vadi olduğunu (τῇ κατὰ τὴν Σιλωάμ φάραγγι, aynı eser 5, 12, 2); tam karşıda, görünüşe göre Kedron'un diğer tarafında, Peristereon adı verilen bir uçurum veya kayanın yanında bir tepe (λόφος) ( aynı eserde ); Tyropoeon'un sonunda veya ağzında olduğunu ( ibid. 5, 4, 1); hemen yanında, görünüşe göre doğuya doğru, Süleyman Havuzu adı verilen başka bir havuz vardı; "eski duvar" Siloam'dan ayrıldıktan sonra buraya geldi ve oradan da Ophlas'a geçti ve kuzeye doğru kıvrılarak Tapınağın doğu kemerine bağlandı.
Antonin Seyahatnamesi'nde (MS 333) aynı yerde kaydedilmiştir, ancak Josephus'un ima ettiği gibi "juxta murum" olduğu söylenir; oysa şimdi mevcut duvarın en yakın köşesinden önemli bir mesafede —1200 feet'ten fazla— ve Haram'ın güney duvarından yaklaşık 1900 feet uzaklıktadır.
Jerome, 5. yüzyılın başlarında, bunu "ad radices montis Moriah" ( Matta 10'da) olarak tanımlar ve(masalı onaylamasa da) Zekeriya peygamberin kanıyla ("rubra saxa") serpilmiş taşların hala işaret edildiğini söyler ( Matta 23'te) .Josephus'un Tyropoeon'un ağzında olduğundan bahsettiği gibi, Hinnom'un Oğlu Vadisi'nde olduğundan bahseder ( Yeremya 2'de); ve onun (hahamlar gibi) Tyropoeon'dan hiç bahsetmemesi, sayısız kez Hinnom'un Oğlu Vadisi'nden bahsetmesi dikkat çekicidir. Siloam tarafından sulanan Hinnom ve Tophet'ten, koruları ve bahçelerinden bahseder ( Yeremya 9:6; 32:35'te).
"Tophet, quae est in valle filii Ennom, ilium locum Significat qui Siloe fontibus irrigatur, et est amoenus atque nemorosus, hodieque hortorum praebet delicias" ( Jeremiah 8'de) . Siloam'ın yağmurlara bağımlı olduğundan ve kendi zamanında kullanılan tek çeşme olduğundan bahseder: "Uno fonte Siloe et hoc non perpetuo utitur civitas; et usque in praesentem diem sterilitas pluviarum, non solum frugum sed et bibendi inopiam facit" ( Jeremiah 14'te) . Her ne kadar Jerome, hayatının büyük bir kısmını Kudüs'ün altı mil yakınında yaşadığına göre Kudüs'ün su kaynaklarını iyi biliyor olsa da, diğer otoriteler ve şehrin modern su temini bize şehrin hiçbir zaman tamamen havuzlara bağımlı olamayacağını gösteriyor .
Sayısız şişe ağızlı özel sarnıçları her zaman bir tedarik sağlıyordu ve bu nedenle kuşatılanlar değil , kuşatanlar en çok acı çekenler oluyordu; ancak Josephus, Yahudilere yaptığı bir konuşmayı anlatırken, Romalıların ele geçirdiği güneydoğu duvarının bir bölümünde oklarının ötesinde dururken, Siloam'ın Romalılar ona eriştiğinden beri taştığını söylerken, Yahudilerin elindeyken kuru olduğunu söyler ( War, 5, 9, 4). Burada, belki de yılın en sıcak zamanları dışında, Kudüs'ün iyi sulanan bir şehir olduğunu fark edebiliriz.
🔻Dr. Barclay, "yedi veya sekiz mil yarıçapında bir çevrede en az otuz veya kırk doğal kaynak olduğunu" söyler ( City of the Great King, s. 295);
ve konsolos Finn'in bir mektubunda şunlar ekleniyor, "Bunun gerçeğe uygun olduğuna inanıyorum, ancak bunların neredeyse hepsi güneyde ve güneybatıda bulunuyor: bu yönlerde kaynakları olmayan bir köy görünmüyor." Strabo'nun ifadesi, Kudüs'ün kendisinin kayalık ama iyi sulanmış olduğudur (εὔυδρον) ,ancak çevredeki tüm bölge çorak ve susuzdu (λυπρὰν καὶ ἄνυδρον, 16:2, 36). Sadece Jerome'un ( Esa. 8:6'daki Yorum) durumunu daha kesin bir şekilde belirterek, düzensiz akışından da bahsettiğini eklememiz gerekiyor - sonraki hacıların ve gezginlerin çoğu tarafından fark edilen çok dikkat çekici bir durum. Bu bize, Siloam'ın mevcut çeşmesinin onun göz önünde bulundurduğu çeşme olduğuna ve kutsal yazılardaki bildirimlerin atıfta bulunduğu çeşmenin aynı çeşme olduğuna dair hiçbir şüpheye yer olmadığını garanti eder.
Jerome'dan kısa bir süre sonra, Placentia'lı Antoninus, Hac Yolculuğu'nda (MS 570) benzer bir tanımlama yapar ve özellikle çeşmenin sadece belirli saatlerde çok fazla su akıttığından bahseder. Ayrıca çeşme ile insanların bir kutsama için yıkandıkları havuz arasında ayrım yapar. 7. yüzyılda Antoninus Martyr, Siloam'dan hem çeşme hem de havuz olarak bahseder. Keşiş Bernhard, 9. yüzyılda bundan bahseder ve Haçlı Seferleri tarihçileri, bizim bulduğumuz gibi, iki vadinin çatalında bulunan yerinden bahseder.
Tudela'lı Benjamin (MS 1173), "Kedron deresine akan büyük Şiloah pınarından" (Asher'in ed. 1, 71) bahseder ve babalarının günlerinde inşa edildiğini söylediği " üzerinde büyük bir binadan" (על) bahseder. Mevcut harap sütunlar bu binanın kalıntıları mıdır? Caumont (MS 1418) Siloah Vadisi'nden bahseder, "ou est le fonteyne ou le ( sic ) vierge Marie lavoit les drapellez de son enfant" ve Siloam çeşmesinin çok yakınında olduğundan bahseder ( Voyage d ' Oultremer en Jherusalem, vb. [Paris ed.], s. 68).
Felix Fabri (MS 1484) Siloam'ı uzun uzadıya anlatır ve yeraltı geçidine girmeye çalışmış gibi görünür, ancak başaramaz ve şişelerini göz şifalı suyuyla doldurduktan sonra dehşet içinde geri çekilir. Arnold von Harff (MS 1496) da bu noktayı tanımlar ( Die Pilgefahrt [Col. ed.], s. 186). Bundan sonra Siloam'a yapılan atıflar sayısızdır; bir veya iki istisna dışında, konumları da farklılık göstermez. Sahayı tespit edebilmek için bu tanıklıklara pek ihtiyacımız yoktu, ancak bazı topograflar yalnızca bunlara güvendiler.
Kutsal Yazılar, Josephus'un yaptığı gibi Tyropoeon'un ağzından gerçekten yazmıyorsa, hem Nehemya'da hem de Yuhanna'da bizi ona çok yakınlaştırır. Nehemya 3:15'iKutsal Yazılar, Josephus'un yaptığı gibi Tyropoeon'un ağzına gerçekten yazmasa bile, hem Nehemya'da hem de Yuhanna'da bizi ona çok yakın bir yere getirir. Nehemya 3:15'i 12:37 ile karşılaştıran okuyucu, Siloah havuzunun, çeşme kapısının, Davut şehrinin merdivenlerinin, Davut'un evinin üstündeki duvarın, su kapısının ve kralın bahçesinin birbirine yakın olduğunu görecektir.
Evanjelistin, Rab'bin mucizevi bir şekilde gözlerini açtığı kör adamla ilgili anlatısı, dikkatlice incelendiğinde, Siloam'ın Tapınağın yakınlarında bir yerde olduğu sonucuna varmamızı sağlar. Haham gelenekleri veya tarihçeleri, şüphesiz birçok durumda olduğu gibi, Tapınak hizmetiyle bağlantılı olarak sıklıkla Siloam'a atıfta bulunur.
Levili, Çardak Bayramı'nın "son ve büyük günü"nde altın sürahiyle Siloam'a gönderilmişti; O, Refidim kayasından gelen suyun anısına kurbanın üzerine dökülen suyu Siloam'dan getirmişti; ve Rab o gün Tapınak'ta dururken ve "Eğer biri susarsa, bana gelsin ve içsin" diye haykırdığında bu Siloam suyunu işaret etmişti. Rab kör adamı yıkanması için gönderdi, bizim versiyonumuzda olduğu gibi içinde değil, (εἰς) Siloam havuzunda (bkz. Wolfii Curoe, vb. Ya da εἰς gücünü fiil ve edatı arasına gelen ὕπαγε, νίψαι'den alır, parantez içinde, "Havuza git ve orada gözlerini yıka") çünkü yıkanması gereken gözlerindeki kildi; ve evanjelist, bazıları düşündüğü gibi Siloam'ın bir "su kemeri" anlamına geldiğini söylemek amacıyla değil, mucizeye daha yüksek bir önem vermek amacıyla bir açıklama yapmaya dikkat ediyor.
"Git, Siloam havuzunda yıkan" emriydi; evanjelist, "yoruma göre gönderilmiş" anlamına gelen bir şey ekler. Buradaki içsel anlam, "gönderilmiş olan" (Luka, 4:18; Yuhanna 10:36) ile "gönderilmiş su", yani gönderilmiş olan ve gönderilmiş havuz arasındaki paralellik konusunda, Aziz Basil'in İşaya'nın 8. bölümünü yorumlarken iyi söylediğinden daha fazlasını söyleyemeyiz: τίς ουν ὁἀπεσταλμένος καὶ ἀψοφητὶ ῥέων; ὴ περὶ ου εἴρηται, κύριος ἀπέσταλκέ με καὶ πάλιν, οὐκ ἐρισει οδὐὲ κραυγάσει . "Gönderildi" ifadesinin doğal yorum olduğu, sadece kelimenin kendisinden değil, aynı zamanda Eyüp 3:10'da olduğu gibi שָׁל ח'nin su ile bağlantılı olarak kullanıldığı diğer pasajlardan da açıkça görülmektedir: " tarlalara su gönderir ;" ve Eze 31:4, " küçük nehirlerini kırdaki bütün ağaçlara gönderdi ."
Talmudistler evangelistle aynı fikirdedir ve Şiloah'ın bu isimle anılmasının sebebinin bahçeleri sulamak için sularını göndermesi olduğunu söylerler (Levi, Lingua Sacra ) . Homeros'un şu dizesini ekleyebiliriz: vs. karşılaştıran okuyucu, ya da εἰς, fiil ve edatı arasına gelen ὕπαγε, νίψαι'den gücünü alır, parantez içinde, "Havuza git ve gözlerini orada yıka") çünkü yıkanması gereken gözlerinden çamurdu; ve evanjelist, Siloam'ın bazılarının düşündüğü gibi bir "su kemeri" anlamına geldiğini söylemek amacıyla değil, mucizeye daha yüksek bir önem vermek amacıyla bir açıklama yapmaya dikkat eder. "Git Siloam havuzunda yıkan" emriydi; evanjelist, "yoruma göre gönderilmiş" diye ekler. Buradaki içsel anlam açısından, "gönderilen" (Luka, 4:18; Yuhanna 10:36) ile "gönderilen" ifadesinin doğal yorum olduğu, yalnızca kelimenin kendisinden değil, aynı zamanda שָׁל ח'nin suyla bağlantılı olarak kullanıldığı diğer pasajlardan da açıktır, örneğin Eyüp 3:10'da tarlalarda; ve Hezekiel 31:4
ἐννῆμαρ δ᾿ ἐς τἓχος ἵει ῥοόν (Il . 12, 25).
♻️
Kısa Bir İnceleme: Coğrafi ve İncil Verileri
Yeruşalim’in Coğrafyası3
İncil’deki Yeruşalim her zaman birincil su kaynağı olan Gihon4 ile tanımlanmıştır; Gihon, İsa’nın zamanında devasa tapınak platformunun bulunduğu Moriya tepesinin (2.Ta. 3:1) güneyine uzanan aşağı mahmuzda, Davut Şehri’nin doğu kanadında yer alır. Davut ve İsrailliler şehri fethetmeden çok önce (2.Sa. 5:8), suyun kaynağının yakınında kayalara oyulmuş kanallar ve havuzlardan oluşan bir ağ vardı.5 Davut’un Yeruşalim’in hemen batısında, Josephus tarafından Tyropoeon (“peynirciler”) Vadisi olarak adlandırılan Orta Vadi yer alır. Josephus bu vadinin şehrin yukarı, batı kısmındaki tepeyi aşağı kısmındakinden ayırdığını ve vadinin ‘ Şiloah’a kadar uzandığını’ belirtmiştir; çünkü Biz o çeşmeye … derdik. “6 Josephus’un MS birinci yüzyıldaki bağlamında, Orta Vadi’nin güney ucunda bulunan havuzun su kaynağının havuzun yakınında olduğunun düşünüldüğü anlaşılmaktadır.7
Orta Vadi’nin batısında daha yüksek ve çok daha heybetli bir tepe olan Batı Tepesi bulunur; bu tepenin ötesinde Hinnom Vadisi, Kidron Vadisi’yle buluşmak üzere dönerken Yeruşalim’in hem batı hem de güney kenarlarını belirler. Orta Vadi’nin Kidron Vadisi’yle buluştuğu yer, Şiloah Havuzu’nun genel konumuydu. Burası Davut Şehri’nin çevresindeki en alçak nokta olduğundan, su akışını toplamak için havuzların inşa edilmesi için bariz bir yerdi. Ayrıca, yeraltı derelerinin karışıklığı ve ‘yollarının’ bin yıl boyunca değiştiği gerçeği göz önüne alındığında, kaynakların ve kuyuların yerleri mutlaka sabit değildi. Perspektif olması açısından, bu alan İkinci Tapınak döneminde Tapınak Tepesi’nin yaklaşık yarım mil güneyindeydi.
Kutsal Kitap Verilerinin Taslağı
Adoniya yaşlanan babası Davut’un yerine kendini kral ilan etmenin eşiğindeyken, olayı bir ‘pınar’ olduğunu gösteren En-Rogel’de sahneledi (1. Kr. 1:9). Gihon, Süleyman’ın taç giydiği alternatif bir yerdi (1.Kr.1:33,38,45), böylece tarihsel önemi mühürlenmiş oldu. Sekizinci yüzyılın sonları ve yedinci yüzyılın başlarında (MÖ 715- 686) Hizkiya’nın hükümdarlığı sırasında, yüksek Batı Tepesi yoğun bir şekilde iskân edildi.8 Hem aşağı hem de yukarı şehirlerin birincil su kaynağı kaynak ve onun çıkışı olduğundan, bu suyun korunması ve yönetilmesi kritik önem taşıyordu. Bu amaçla, Hizkiya’nın mühendisleri ana kayadan bir tünel açarak suyu aşağı tepedeki kaynaktan yukarıya taşıdılar.
Davut Şehri’nin doğu tarafında, surların içinde, Batı Tepesi’nde yaşayanların daha kolay ulaşabileceği bir havuza. Burası Siloam Havuzu olacaktı. 1880’de keşfedilen Siloam yazıtı, suların ‘kaynaktan’ ‘havuza’ gittiğini anlatmaktadır.9
Kutsal Kitap metni Hizkiya’nın çabalarını anımsatır: “Havuzu ve kanalı yaptı, suyu kente getirdi” (2.Kr. 20:20). Tarihçi, Hizkiya ve görevlilerinin ‘kentin dışındaki pınarların suyunu durdurmak’ için çalıştıklarını ve ‘bütün pınarları ve ülkenin içinden akan dereleri durdurduklarını’ ekler (2.Ta. 32:3- 4).10 Tarihçi ayrıca Hizkiya’nın ‘Gihon sularının üst kaynağını kapattığını ve onları Davut Kenti’nin batısına yönlendirdiğini’ belirtir (2.Ta. 32:30).
Yeşaya ‘aşağı havuzun’ sularını toplamaktan bahseder (22:9) ve ‘eski havuzun suyu için iki duvar arasında bir hazne yaptın’ diye devam eder (Yşa. 22:11). Görünüşe göre bu genel konumda, kaynaktan ana kayadaki çatlaklar yoluyla sızan sularla beslenen bir tür havuz zaten vardı. Belki de mühendislik önlemi, oldukça gelişigüzel su toplama havzalarını desteklemekti. Tarihçi Gihon’dan son bir kez daha bahseder. Hizkiya’nın halefi Manaşşe ‘Davut Kenti’nin dış duvarını vadideki Gihon’un batısında Balık Kapısı’nın girişine kadar yeniden inşa etmiş ve Ophel’in etrafına getirmiştir’ (2. Ta. 33:14).11
İsmin Önemi
Yeruşalim’in su kaynaklarıyla bağlantılı olarak başka bir ismi tanıtan Yeşaya, ‘Şiloah’ın yavaş akan sularını’ Asur kralını simgeleyen Fırat Nehri’nin güçlü sularıyla karşılaştırır (8:6-7). Nehemya da bu ismin bir versiyonuna yer verir. Bölüm 3’te duvar onarımlarını anlatırken, Davut Kenti’nin batı yakasından, Vadi Kapısı’ndan başlar. Bu noktadan itibaren açıklama güneye, Gübre Kapısı’na doğru ilerler. Bir sonraki odak noktası ‘Kaynak Kapısı’nın onarılması, ‘Kral Bahçesi’ne kadar Şelah havuzunun duvarının ve Davut Şehri’nden aşağı inen merdivenlerin’ inşa edilmesi ve Davut’un mezarlarının karşısındaki ‘yapılmış havuza’ kadar olan duvarın güçlendirilmesidir (3:15-16).12 İbranice şelah fiili ‘göndermek’ anlamına gelir. Belki de İsrailliler suları, topluluğu ayakta tutmak ve Kidron Vadisi’nin güneyindeki birçok noktaya değerli sulama sağlamak için ‘fışkıran’ kaynaktan ‘gönderilmiş’ olarak düşünmeye başladılar.
Nehemya’dan birkaç ek ayrıntı araştırmamız için yararlı olabilir. Nehemya, surların onarımıyla ilgili kamu işleri projesinden önce özel bir teftiş turuna çıkmış, Vadi Kapısı’ndan çıkıp Gübre Kapısı’na giderken ‘Ejderha’13 Pınarı’ndan geçmiştir. Surların ve kapıların ateş tarafından tüketildiğini gözlemledikten sonra, Bahar Kapısı’na ve Kral Havuzu’na doğru devam etti. Bu noktadan sonra geçit olmadığından vadiden yukarı çıkıp Vadi Kapısı’na geri döndü (2:13-15).14
Şiloah adı birinci yüzyıldaki İnciller bağlamında ve sonrasında da devam edecektir.15 Çardak Bayramı’nda altın bir kap ‘Şiloah’tan’ gelen suyla doldurulurdu (m. Suk. 4:9), sunağa taşınır ve tapınmada dökülürdü.16 Sonraki yüzyıllarda gelişen geleneklere ve ek yer adlarına geçerken bu isim koleksiyonunu akılda tutmak faydalı olacaktır.
Kutsal Kitap Sonrası: On Dokuzuncu Yüzyıl Öncesi Gezginler ve Sakinler
Yeşaya 8:6’yı yorumlayan Jerome şöyle demiştir: “Özellikle bu bölgede yaşayan bizler Şiloah’ın Siyon Dağı’nın eteklerinde bir pınar olduğundan kuşku duyamayız. Çok yıllık sularla değil, belirli saatlerde ve günlerde fışkırır ve büyük bir gürültüyle toprakların derin yerlerinden ve çok sert kayalardan oluşan mağaralardan geçer.
“17 Altıncı yüzyıldan on altıncı yüzyıla kadar, pınarın (çeşme) ve havuzun varlığına dikkat çeken çok sayıda gezgin olmuş, bazıları da pınarın düzensiz akışına dikkat çekmiştir. Bunlardan altıncı yüzyılda yaşamış olan Antoninus the Martyr, suyun tapınaktan Siloam havuzuna giden caddenin altından aktığını yazmıştır. Siloam çeşmesine ‘birçok basamak’ inilerek ulaşılıyordu ve su ‘yuvarlak bir kilisenin’ basamaklarının altından çıkıyordu.
Ayrıca, kendi zamanında çeşmenin şehir surlarının içinde olduğunu belirtmiştir.18 Joannes Phocas (12. yüzyıl), ‘taşan sularıyla o kurak ülkenin tamamını kaplayan’ Siloam havuzundan bahsetmiştir.19
Elimizde on yedinci yüzyılın başlarına ait daha kapsamlı bir tasvir bulunmaktadır. Franciscus Quaresmius Kudüs’te bir süre kalarak yerel gelenekleri araştırmış, kendi keşiflerini yapmış ve Kutsal Topraklar’ın bir tasvirini yazmıştır.20 Konumuz açısından ilgi çekici olan, 1) Suç Dağı’nın eteklerindeki Siloam köyünü ve Siloam kaynağının karşısında (Böl. 14; II, 270); 2) Şiloah kaynağının yakınında bulunan ve kaynağın sularıyla dolan havuz – İsa’nın Yuhanna 9’da kaydedilen mucizesini bu yere yerleştirmiştir (Bölüm 24; II, 285); ve 3) su kaynaklarını ve havuzu birbirine bağlıyor gibi görünen bir yeraltı kanalı olasılığı (Böl. 15; II, 270).
Ayrıca Quaresmius, Jerome’un fışkıran kaynak suyunun düzensiz doğasına yaptığı atfı ve Şiloah kaynağının Gihon’la aynı olduğu iddiasını yeniden ele almıştır.21 Quaresmius ikincisini şehrin batı tarafına yerleştirmiş gibi görünmektedir, ancak tıkandığı için artık bir kaynak olmadığını belirtmiştir (Böl. 26; II, 288); bu aynı zamanda Robinson’un iki yüzyıl sonra vardığı sonuçtur. Son olarak, Kardeş Julius’un daha önceki bir macerasından esinlenen Quaresmius, Bakire Pınarı ve Şiloah Pınarı olarak adlandırdığı iki pınarı birbirine bağlayan kanalda yaptığı kendi araştırmasını anlatır. Her çeşmenin sularının fışkırdığı tek bir ana yer olduğunu ve farklı etkilerinden dolayı farklı isimler aldıklarını düşünüyor gibiydi (Bölüm 27; II, 289).
On Dokuzuncu Yüzyılda Yenilenme22
Su Sistemi Araştırmaları/Kartografi
Yerel halkın Bakire Çeşmesi ile havuz arasında keşfedilmemiş bir bağlantı olduğuna inandığını keşfeden Robinson, 23 Nisan 1838’de iki ayrı günde tüm geçitte kendi incelemesini ve ölçümünü yaptı. İlk seferinde kendisi ve yardımcısı havuzun ucundan, ikinci seferinde ise kaynağın olduğu yerden girmişlerdir.
Geçit kumla dolduğu için boylu boyunca uzanmak ve dirsekleri üzerinde sürüklenmek zorunda kalmışlardır. O, geçidin ayrıntılarını dikkatle not ederken yontma işlemini ve kanalı kesenlerin her iki uçtan da çalışmış olmalarını,24 ne yazıtı gözetlemiş -belki de kısmen su altında kaldığı için- ne de bu çabayı Kutsal Kitap’ta Hizkiya’nın eseriyle ilgili anlatılanlarla ilişkilendirmiştir.
Havuzun kendisiyle ilgili olarak Robinson’un şu notu çok ilgi çekicidir: Tyropoeon Vadisi’nin ağzında zemin daha alçaktı ve ‘şimdi bahçe olarak işlenen bir tür havza oluşturuyordu. On altıncı yüzyılın sonlarına doğru gezginlerin raporlarına göre, burada eskiden batı ucunda yuvarlatılmış paralelkenar şeklinde daha büyük bir rezervuar vardı. O çağda kurumuştu ve muhtemelen kısa bir süre sonra yıkılmıştı; zira Quaresmius bundan açıkça bahsetmemektedir. Brocardus da kendi zamanında Siloam çeşmesinin sularını alan iki rezervuardan bahseder. Her ikisinin de eski olması pek olası değildir. “25
Robinson’un macerasını takip eden on yıllarda, Yeruşalim’in su temini, özellikle nüfus arttıkça daha tehlikeli ve hijyenik olmayan bir hal aldı.26 Charles Wilson’ın öncülük ettiği ve 1867’de tamamlanan Ordnance Survey haritaları, başlangıçta su temini ve kanalizasyon bertaraf sistemlerinin iyileştirilmesine yardımcı olmayı amaçlıyordu.27 Haritalama gerçekten de başarıldı, ancak Osmanlı hükümeti bakım sorumluluğunu üstlenmek istemediği için sıhhi tesisat iyileştirmeleri gerçekleşmedi.
Yine de haritalama çabası mükemmeldi ve kısa süre sonra Charles Warren’ın arkeolojik araştırmalarıyla desteklendi. Çalışmalarının çoğu Tapınak Tepesi’ne doğrudan bitişik alanlara odaklanırken, su sistemlerinin anlaşılmasına da önemli katkılarda bulundu. Tüneldeki kendi araştırmalarını anlatmış ve Şiloah yazıtının keşfini takiben bu yazıtla Tapınak Dağı’ndaki su sistemi arasında bağlantı kuran ilk kişi olmuştur. Hizkiya dönemi 28. Ayrıca Wilson ve Warren, biri yeraltı tünelinin çıktığı küçük, diğeri daha büyük olmak üzere iki Siloam havuzuna dikkat çekmişlerdir. Sonuncusunun muhtemelen duvarın dışında olduğu, ancak üç tarafının dış duvarla çevrili olduğu ve bu nedenle güvenli olabileceği sonucuna varmışlardır.29
Ben-Arieh aynı şekilde on dokuzuncu yüzyıl gezginlerinin Şiloah bölgesinde iki havuz gözlemlediklerini belirtmiştir: büyük bir dikdörtgen ve onun üzerinde tünelden su alan daha küçük bir havuz. Görünüşe göre 1896 yılında Siloam’ın büyük havuzu, belki kuraklıktan belki de yeraltı kanallarındaki kaymalardan dolayı kurumuştur. Şöyle demiştir: ‘Uzun yıllar boyunca lağım sularının depolandığı bir yer olan ve Eski Havuz’a gelen tüm ziyaretçiler için bir sıkıntı kaynağı olan sözde aşağı Şiloah havuzu, yakın zamanda Yunan kilise yetkilileri tarafından satın alınmış, etrafı iyi bir duvarla çevrilmiş, büyük ölçüde temizlenmiş ve bir manastır alanı haline getirilmek istenmiştir’.30 Ancak erken Manda döneminde havuz yine Rumlar tarafından doldurulmuş ve bir sebze bahçesine dönüştürülmüştür.31 Bugün, bu aşağı havuzun güney kısmı hala incir ağaçlarından oluşan bir meyve bahçesiyle kaplıdır.
İsimlere Yeniden Bakış
On dokuzuncu yüzyılda İncil’deki yer adlarının bulunmasına odaklanılmadan önce, Davut Şehri’nin doğu tarafındaki pınarın adı Gihon değildi. Açıklayıcı olarak Ein Umm ed-Daraj, yani ‘adımların anasının pınarı’ olarak biliniyordu. Kaynak Kidron Vadisi’nin derinliklerinde olduğu için, su kaynağına ulaşmak birçok basamaktan inmek anlamına geliyordu; bu isim uygun düşüyor ve Şehit Antoninus’un çeşmeye giden ‘birçok basamak’ olduğunu kaydettiğini hatırlıyoruz.
Muhtemelen Doğu Kilisesi’nin geleneksel Meryem Ana mezarına yakınlığı nedeniyle ‘Bakire Çeşmesi’ adı da yaygındı. Wilson ve Warren, bölge sakinlerinin Meryem Ana Çeşmesi’nden su çektiklerini ve bu çeşmede her zaman su bulunduğunu, bazen de kayadan oyulmuş geçitten Şiloam’a doğru yeraltından su aktığını belirtmiştir.32 Öyle görünüyor ki, ister pınarlar ister vadilerdeki rezervuarlar olsun, su kaynaklarının hepsi iyi biliniyordu; suyun bu kadar değerli olduğu bir ortamda bunlar da olmalıydı. Şiloah adı yüzyıllar boyunca tüm su sisteminin adı olarak kullanılmış olabilir.33
Yirminci Yüzyıla Geçiş
On dokuzuncu yüzyılın sonunda Bliss ve Dickie, 1894-1897 sezonlarında yaptıkları kazıların Ordnance haritalarına dayanan mükemmel haritalarla tamamlanan çok ayrıntılı bir raporunu yayınladılar. Buldukları arasında Hizkiya’ya atfedilen tünelin küçük havuza çıktığı yerde inşa edilmiş bir Bizans kilisesinin kalıntıları, ‘büyük bir merdivenin’ kanıtları ve bu havuzun batısındaki taş döşeli caddenin bölümleri, yakındaki drenaj sistemi ve havuzun güneyinde aşağıya doğru inen basamaklı kaldırım vardı. Araştırmacılar küçük havuzun kare planlı olduğunu, etrafını çevreleyen bir revak ve güneybatı köşesinde yükseltilmiş bir ‘revak’ bulunduğunu tespit etmişlerdir.34 Filistin Keşif Fonu’nun35 himayesinde çalışan Macalister ve Duncan, 1923-1925 sezonlarının tam bir raporunu yayınladılar. Çalışmalarının en önemli kısmı, 1867 ve 1925 yılları arasındaki kazıların sonuçlarını derleyen ayrıntılı bir haritaydı. Harita, Bliss ve Dickie’nin raporunda yer alanlarla aynı temel konturları sunmaktadır.
İsimlendirilen yerler arasında Bakire’nin ‘Kuyusu’, kayaya oyulmuş kanalın sonundaki Şiloah Havuzu, Şiloah Havuzu’ndaki Kilise ve güneydoğu ucunda bir duvar olduğu anlaşılan Eski Havuz bulunmaktadır. Bliss ve Dickie ayrıca kanıt buldukları yerlerde basamakları ve kapıları da işaretlemişlerdir.
Davut Şehri’nin doğu yamacının dibindeki pınara verilen Gihon adının İncil’deki anlatılarda hiçbir zaman ‘pınar’ olarak adlandırılmamış olması önemsiz değildir. Dahası, Yeruşalim’in su ihtiyacı için hayati önem taşıyan bu kaynak, İkinci Tapınak döneminden sonraki yüzyıllarda Gihon’dan başka isimlerle de anılmıştır. ‘Gihon’ adı yok olmamış, ancak bu yüzyıllar içinde Yeruşalim’in batı yakasındaki bir yere taşınmıştır.
Ancak araştırmamız için aynı derecede önemli olan bir diğer husus da, İncil sonrası kaynaklarda bu kaynak ile Tyropoean ve Kidron Vadileri’nin birleştiği yerdeki havuzlar arasındaki yeraltı bağlantılarına dair bilgiyi yansıtan kanıtlardır. Kaynaktan erişilebilir rezervuarlara akan suyu karakterize eden Şiloaḥ/Siloam (‘gönderilen’) ismi hakim olmuştur. Suların bu sembolik ‘gönderilişi’, İsa’nın kendisinin ‘gönderilmiş’ olduğunu tekrar tekrar vurgulaması için zengin bir sembolik zemindir (Yu. 5:30-40; 6:38-58; 7:16-34; 8:12-30,42).
Çardaklar Bayramı’nın son büyük gününde İsa tapınakta öğretiyor, susayanları kendisine gelmeye davet ediyor ve ‘diri su ırmaklarının’ (kaynak suyu) içlerinden akacağını vaat ediyordu. İsa, Yeşaya 55:1’deki daveti (‘sulara gelin’) ve temizleyici su ve ruh vaatlerini (Hez. 36:25-27) bayram vesilesiyle Yahudi su ritüelinin dramasıyla birleştirdi (Yu.7:37-39). Kısa bir süre sonra kör adamı Siloam havuzuna ‘göndermiştir’ (Yu. 9:7).
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Hallo 🙋🏼♀️