Kidron Vadisi (Kidron Valley): Aslanlı Kapı ve Altın Kapı’nın olduğu Doğu duvarları ile Zeytin Dağı tepesi arasında, bir diğer tanımlamaya göre Hz. Davud’un kabrinin olduğu Zion Dağı ile Zeytin Dağı arasında kalan Kidron Vadisi; hem Yahudiler hem de Müslümanlar tarafından kıyametin kopacağı yer olduğuna inanılan kutsal bir bölge. İslam inancına göre kıyamet günü İsrâfil, Kidron Vadisi’nde Allah'ın emri ile iki defa Sûr'a üfleyecek ve yeniden dirilenler burada toplanacak. Sırat Köprüsü de Zeytin Dağı ile Mekke’de bulunan Harem-ül Şerif arasında yani Kidron Vadisi üzerinde kurulacak. Şehrin en eski bölgelerinden birisi olan Kidron Vadisi’nde yapılan arkeolojik kazılarda M.Ö 2000’li yıllara tarihlenen bir yerleşim yeri bulunmuş. Bugün hala devam eden kazılarda, elde edilen buluntulara her geçen gün yenileri ekleniyor.
Kidron Vadisi’nde bulunan ve Kudüs'ün İlk Tapınak döneminden kalma en önemli mezarlığı olan Silwan Nekropolü’ne, Kudüs’te ikamet eden en yüksek rütbeli yetkililer defnedilmiş. Yapılan araştırmalarda ayrıca MÖ 9. ve 7. yüzyıllara tarihlenen kaya mezarları ortaya çıkarılmış. İkinci Tapınak döneminde de Kudüs'ün ana mezarlık alanlarından birisiymiş. İkinci Tapınak dönemi mezarlarının birçoğu daha sonra, Bizans İmparatorluğu döneminde (4-7. yüzyıl) Kidron Vadisi'nde yaşayan büyük manastır topluluklarının cenazeleri veya keşişleri için barınak ve sığınak olarak kullanılmış.
Kur’an, ayrıntılı tarihsel bir malumat vermemiş olsa da En’am Suresi 85. ayetindeki kronolojik ve biyografik bu tarihsel nitelikli sıralaması, İncillerdeki tarihsellikle tam bir uyum halindedir. Yani Kur’an, bu yönüyle İncil’i tasdik etmektedir.
Tarihsellikle ilgili açıklamalara devam edelim. Hz. Zekeriya peygamber iken Hz. Yahya da peygamberdi. Yahya ile beraber, Hz. İsa da resullükle vazifelendirilmişti. Kur’an’a göre, hangisinin önce veya sonra resul olduğu açık değildir. Ancak Hz. Yahya ve Hz. İsa’nın aynı anda ve değişik bölgelerde resullük yaptıkları İncil’de anlatılmaktadır. “Yahya’nın öğrencileri ayrılırken İsa halka Yahya’dan söz etmeye başladı. ‘Çöle ne görmeye gittiniz?’ dedi. ‘Rüzgârda sallanan bir kamış mı? Söyleyin, ne görmeye gittiniz? Zarif giysilere bürünmüş bir adam mı? Oysa zarif giysiler giyenler, kralların saraylarında bulunurlar. Öyleyse ne görmeye gittiniz? Bir peygamber mi? Evet! Ve size şunu söyleyeyim; gördüğünüz kişi, peygamberden de üstündür.’”
İşte Kur’an, geçmiş resuller silsilesi içerisinde Hz. Zekeriya’yı da sıralayarak, bununla birlikte; tarihsel olarak aynı çağda resullükle vazifelendirilen üç peygamberi bir arada zikrederek; İncil’in Hz. Zekeriya üzerindeki onun resullüğünü hazfeden tahrifatı ve ayrıca Yahudilerin, Hz. Zekeriya’yı peygamber olarak kabul etmeme yanlış inancını böylece tashih etmektedir.
Kur’an’ın bu anlatımları, İncil’deki Zekeriya kıssasının tarihselliğini tasdik ederken, aynı zamanda muharref yanlarını da -mesela Zekeriya’nın resul olmadığı, İlyas’ın göğe yükselip yeniden peygamber olarak geldiği/geleceği gibi- tashih ederek, kıssanın, Kur’an’ın bildirdiği tevhidî perspektifte anlaşılmasını istemektedir.
Zekeriya'nın vaizliği Darius'un iktidarlık dönemine ve Kudüs'ün MÖ 586'da düşüşünün ardından gelen Babil Sürgünüsonrasında Hagay ile aynı zamana denk gelir.
Hezekiel ile Yeremya'nın kahinlik dönemi, Kudüs'ün yıkılmasından önce başlayıp sürgün döneminin başlangıcında devam etmiştir.
Sürgün döneminde Yahudiler alınıp Babil'e görütüldü; burada, peygamberler kendilerine bir ev yapmalarını söyledi, bu da, burada uzun bir süre yaşanacağını ima etmekteydi.
Sürgün döneminde Yahudiler alınıp Babil'e görütüldü; burada, peygamberler kendilerine bir ev yapmalarını söyledi, bu da, burada uzun bir süre yaşanacağını ima etmekteydi.
Bu sahne Hezekiel Kitabı’nın bir bölümünden alınmıştır. Ortada, kolları kutsama için kaldırılmış, iki melek, bir kartal, bir öküz ve bir aslan tarafından taşınan Kutsal Baba yer alır. Matta (gri mavi elbiseli) bir melek giymiş olarak tasvir edilmiştir.
Zekeriya'nın dört atlı görümü (zek 6:1–8Template:Bibleverse with invalid book), Gustave Doré tarafından gravür.
Zekeriya Peygamberin Görev Yeri Olan Mabet
Kur’an’da Hz. Zekeriya’nın “mihrab” ile olan ilişkisine ait bilgiler mücmel olarak verilmektedir. Müfessirlerin, “mihrab” kelimesinin lügat anlamı ve onu tarihsel olarak detaylandırmaya dair anlatımları ile bu kelime ve olayın muğlâk bir hale getirildiği gözlemlenmektedir.
Luka İncili ile Kur’an’ın Hz. Zekeriya kıssası arasındaki ortak noktalardan birisi de onun mihrab/mabette geçen olaylara dair ifadeleridir. Luka İncilindeki Zekeriya anlatımında bu durum, daha açık ve tarihsel detaylarıyla zikredilmektedir.
Luka İncili bu vakıayı şöyle yansıtır: “Zekeriya, hizmet sırasının kendi bölüğünde olduğu bir gün, Tanrı’nın önünde kâhinlik görevini yerine getiriyordu. Kâhinlik geleneği uyarınca Rabbin tapınağına (Süleyman Mabedi/Beytu’l-Makdis) girip buhur yakma görevi kurayla ona verilmişti.
Buhur yakma saatinde bütün halk topluluğu dışarıda dua ediyordu. Bu sırada, Rabbin bir meleği buhur sunağının sağında dikilip Zekeriya’ya göründü... Zekeriya’yı bekleyen halk, onun Mabed’de bu kadar uzun süre kalmasına şaştı. Zekeriya ise dışarı çıktığında onlarla konuşamadı. O zaman Mabed’de bir rüya gördüğünü anladılar. Kendisi onlara işaretler yapıyor, ama konuşamıyordu.”
Luka İncilinde geçen bu ifadeler; hem Hz. Zekeriya’nın kâhinlik olgusu ve hem de buna istinaden yerine getirdiği İsrailoğullarının mabet ritüellerini, Yaruşalim/Kudüs’teki Süleyman Mabedinde gerçekleştirdiğini ihsas etmektedir.
Bilindiği gibi Kudüs’te bulunan Süleyman Mabedi14 M.S. 70 yılında yıkılarak tahrip edilmiştir. Bu süreye kadar İsrailoğullarının tek mabedi, Kudüs’teki Süleyman Mabedidir. Dolayısıyla Luka İncilinde anlatılan ve yukarıda ayrıntılarıyla değindiğimiz Tevrat’a dayanan kohen/kâhinlik olgusu ve bunun ifası olan İsrailoğulları mabet ritüelleri, yalnızca bu mabette gerçekleştirilmekteydi.
İncil’deki bu anlatımın var olduğu Mekke-Medine Ehl-i Kitab altyapısı üzerine nazil olan Kur’an’ın Zekeriya kıssasında anlatılanlar da İncil’de anlatılan mabet mevkii ile uygun düşmektedir. Daha doğru bir ifade ile Kur’an-ı Kerim’de, Zekeriya kıssasında anlatılan “mihrab”, İncil’de anlatılan tarihsel malumattaki Süleyman Mabedi veya içindeki bir cüzüdür. Kur’an bu tarihsel “mihrab” olgusunu mücmel olarak şöyle beyan eder:
“Bunun üzerine Rabbi onu güzel bir şekilde kabul buyurdu ve onu güzel bir şekilde yetiştirdi. Zekeriya’yı da onun bakımıyla görevlendirdi. Zekeriya, onun bulunduğu mihraba (bölmeye) her girişinde yanında bir yiyecek bulurdu. Zekeriya mihrapta namaz kılarken. Zekeriya, mihraptan çıkıp kavmine.
Kur’an’daki Zekeriya kıssasında, Zekeriya peygamberin Allah, melekler, Meryem ve kavmi ile muhavere ettiği ortak mevkiin ismi olan “mihrab”; Kur’an’daki bir başka kıssada da beyan edilmektedir. “Sana o davacıların haberi geldi mi? Hani mihraba (Davud’un bulunduğu yere girmek için) yüksek duvardan tırmanmışlardı.
🔻Sâd Suresi 21. Ayet - Sana davalı olan (hasımların) haberi geldi mi? Hani onlar yüksek duvardan atlayıp (Davud'un yanına girmişlerdi).
Kur’an-ı Kerim’de geçen “mihrab” kelimesi hakkında tefsirlerde şunlar kaydedilmektedir: “Mihrab, yukarıda ve yüksekte bulunan yer, oda demektir. Nitekim şair Ömer b. Ebî Rebî’a şöyle demiştir: ‘Mihrabın, odanın sahibesi... Ona geldiğimde merdivene çıkmadıkça ona yaklaşamadım.’ Esma’î, ‘Hani onlar mihraba tırmanmışlardı…’ (Sad/21) ayetini delil getirerek, mihrabın, ‘oda’ manasında olduğunu söylemiştir.
Çünkü ‘tırmanıp aşma’ fiili, ancak nyüksek bir yer olduğunda söz konusu olur. Yine ‘mihrab’ın, en yüce ve en kıymetli meclis manasına geldiği de söylenmiştir. “Âyette zikredilen ‘mihrab’ kelimesinden maksat, ‘mabedin ön kısmı’dır. Aslında her toplantı yerinin ve namazgâhın ön kısmına bu isim verilmektedir.
Kurtubi’nin, “mihrab” kelimesi hakkındaki şu tespiti veya tanımı, bizce tarihsel ve en sade ifade olarak makul olan tasvirdir. “Yüce Allah’ın: ‘Zekeriya onun yanına mihraba her girdiğinde...’ buyruğundaki ‘mihrab’ kelimesi sözlükte, ‘oturulan bir yerdeki en değerli mekân’ demektir. Yani, ‘Onun yüksekçe bir odası var.’ demektir.”
Dolayısıyla mabet içerisinde özel veya önemli bir bölme özellikle de yukarı katta olarak kabul edebileceğimiz bu mekânın, illa da doğru anlaşılması açısından gerçek tavsif ve tasvirini çok da önemli görmemekteyiz. Çünkü elimizde somut deliller yoktur. Olması da mümkün gözükmemektedir. Önemli olan, kıssaya dair olayların, Süleyman Mabedi olarak da anılan bu mabet içerisinde geçtiğinin anlaşılması veya kabulüdür.
“Mihrab” kelimesini allayıp-pullayıp esrarengiz havalar vererek yapılan şöyle bir İsrailiyat ürünü/indî yorum, Razi’den de gelse doğru kabul edilmemelidir: “Rivayet olunduğuna göre, Hz. Meryem genç bir kız olunca, Zekeriya (a), ona mescit içinde bir oda inşa eder. Onun kapısını ise ancak bir merdivenle çıkılabilecek şekilde yüksekte duvarın orta yerinden açar. Zekeriya mescitten çıktığı zaman, üzerine yedi kapıyı kilitlerdi.”
Tamamen indî bir özellik taşıyan bu rivayet, boşluk doldurma amacı taşıyan ve tam anlamıyla “İsrailiyat” diyebileceğimiz bir ifadedir. Bize ve Razi’ye de gayb olan ‘mihrab’ın keyfiyetine dair bu tip açıklamalar “gaybı taşlamak”tan, günümüz anlamıyla boş spekülasyon ve polemiklerden başka bir anlam ifade etmemektedir.
Oysa müfessirlerimiz, Zekeriya kıssasını ve onun içerisinde bir cüz olan ‘mihrab’ olayını, Luka İncili tarihselliği ile mufassallaştırabilmiş olsalardı, ne böyle boş polemikler ne de sayfalar dolusu tefsir ve siyer malzemesi ortaya çıkmış olacaktı.
Toparlayacak olursak; Kur’an-ı Kerim’deki ‘mihrab’ ve Luka İncilindeki ‘mabet’ anlatımlarını örtüştürdüğümüzde, Hz. Zekeriya’nın; Allah, melekler, Meryem ve İsrailoğulları ile muhaverelerinin geçtiği anlatımların, Kudüs şehrindeki Süleyman Mabedinde gerçekleştiği anlaşılmaktadır.
Süleyman Ateş’e ait şu tanım oldukça derli toplu ve ‘mihrab’ı yeterince tasvir etmektedir: “Meryem biraz büyüyünce Hz. Zekeriya, annesinin vaadi yerine gelsin diye onu Beytu’l Makdis’deki mihraba koydu. Mihrab, yüksek yer demektir. Meclislerin en mutena yerine mihrab denir. Demek ki Hz. Meryem, mabede özel ve yüksek bir odaya konmuştur.
Dolayısıyla İncil’in Zekeriya kıssası tarihselliği üzerine nazil olan Kur’an, anlattığı Zekeriya kıssasında, tarihselliğe ve tafsilata yer vermeyerek, İncil anlatımları üzerine mücmel (kısa/öz) anlatımlarla Zekeriya kıssasını beyan etmektedir. Bizim yapmamız gereken nüzul ortamına ait tarihselliği ortaya çıkararak, Kur’an’daki mücmel anlatılan ‘mihrab’ olayını doğru olarak mufassallaştırmak olmalıdır.
Kur’an’ın, sanki bilinmeyen bir kıssayı ve buna ait olguları anlattığı vehmiyle, ellerinde hiçbir veri olmadan efsanevi nitelikte ‘mihrab’ fantezisi üretmek, Kur’an ve onun kıssalarını anlamamak için önüne çok çeşitli engeller çıkarmak olduğu kanaatindeyiz.
Tevrat ve İncil’in tahrif edilmiş bir kitap olduğu iddiasıyla, onların tüm muhtevasını göz ardı etmek veya işlerine gelen bir kısmını alıp, kaynağını da vermeden, kendi edindikleri özel bilgi imiş gibi ve de bunun üzerine “İsrailiyat” ve “indî” efsanevi mütalaalar üretmenin de Kur’an kıssalarının anlaşılması önüne engeller yığmak olduğunu iddia ediyoruz.
Kur’an, Tevrat ve İncil’in tahrif edilmiş olduğunu söylese de aynı zamanda onları tasdik ettiğini de beyan etmektedir. Kur’an’da yer alan şu ayetlere bir bakınız: “İsrailoğullarına sor ki kendilerine nice apaçık mucizeler verdik. Tevrat’ın indirilmesinden önce, İsrail’in (Yakup’un) kendisine haram kıldıkları dışında, yiyeceğin her türlüsü İsrailoğullarına helal idi. De ki: Eğer doğru sözlü iseniz o zaman Tevrat’ı getirip onu okuyun. Bu ayetler de göstermektedir ki, Tevrat ve İncil’deki tüm muhteva Kur’an tarafından reddedilmemektedir.
Bize düşen, bu geçmiş kitaplardaki Kur’an perspektifindeki onun tasdiki anlamında olan tarihsel ve tevhidî muhtevayı kullanarak Kur’an kıssalarını mufassallaştırmaktır.
Şüphesiz ki bu uygulama, kadim tefsir ve siyer kitaplarında yer alan “İsrailiyat” ve “indî” muhteva nitelikli polemik ve efsanevi unsurlar dolu Kur’an kıssaları açıklamalarından çok daha ehven ve sahih bir metodolojidir.
‘Mihrab’ hususunda Hz. Meryem’in, Zekeriya (a) ile konuşmalarının yer aldığı yiyeceklerle ilgili “Hz. Meryem ile Hz. Zekeriya’nın yiyecekler üzerine muhaveresi”
X
Hz Meryem olayi; Bilindiği gibi Tevrat, yazı ile çoğaltılmakta ve bu işlemi yalnızca İsrailoğullarının din adamları yerine getirebilmektedirler. Dolayısıyla Süleyman Mabedinde görevli olan din adamlarının, kutsal addettikleri Tevrat’ın yazma aracı kalemlerini, Kidron deresi sularına atarak, yine değerli ve önemli gördükleri bir olay için kura çekmeleri, tarihsel açıdan oldukça muvafık gözükmektedir.Hz. Zekeriya ortaya bir husumet çıkmaması düşüncesiyle kura çekimine başvurmuştur. “Onlar (bu yüzden) çekişirken de yanlarında değildin.”32 ayetinde, Zekeriya ile beraber olanların bir çekişme içinde oldukları açıkça belirtilmektedir.🐫Bu olay tıpkı Hz. Peygamber’in, Medine’ye hicretinde, misafir olacağı evi devesinin salınarak tespit edilmesi olayına benzemektedir. Böylece hiç kimse devenin seçimine karşı gelmemiş ve bundan dolayı kırılmamıştır.
"Valée des enfans d'Ennon" gösteren 1631 haritası.
🔻Mosca (1975) gibi bilginler, Yeremya'nın Baal'e tapanların "burayı masumların kanıyla doldurdukları" şeklindeki yorumu gibi İbranice İncil'de kaydedilen kurbanın gerçek olduğu sonucuna varmışlardır.
İncil İçgörüleri, Coğrafi Meseller, Bölüm 6: Kidron Deresi, Cehennemin Bir Portresi.
Kidron Deresi, Kudüs'ün doğu kenarı boyunca güneye doğru Ölü Deniz'e kadar uzanır
giriiş
Silvaner/Shiloah; Aynı İsimdeki Bitişik Köy. = Kedron'un doğusunda, Deraj ve Silwan arasında uzanan engebeli gri yamacın tam karşısında, Kudüs'e sebze sağlayan Siloam'ın suladığı mutfak bahçelerinin üstünde, adını havuzdan alan köy vardır - Kefr-Silwan.Deraj'da Kedron dardır ve köy çeşmeye çok yakındır. Bu nedenle köylüler genellikle su için havuza değil, ona yönelirler. Çünkü Kedron güneye doğru ilerledikçe önemli ölçüde genişlediğinden, Kefr Birkeh'ten biraz uzaktadır. Bu köy eski zamanlarda hiç anılmamıştır; belki de var olmamıştır. Pislik ve düzensizlik açısından berbat bir yerdir; kare şeklindeki kulübeleri vahşi hayvanların inleri gibi, ya da daha doğrusu vahşilerin veya şeytanların yaşadığı varsayılan mezarlar ve mağaralar gibi, birbirine sokulmuştur. Zeytin Dağı'nın üçüncü veya güney yüksekliğinin eteğinde yer alır; ve büyük olasılıkla Süleyman'ın Kemoş, Aştoret ve Milkom'a inşa ettiği put tapınaklarının yerini işaretler. Bu "yozlaşma dağı" idi ( 2Kr 23:13 ) Kudüs ( 1Kr 11:7
Tudela'lı Benjamin (MS 1173), "Kedron deresine akan büyük Şiloah pınarından" (Asher'in ed. 1, 71)
Kedron vadisi, Zeytin Dağı'nın üç yüksekliğinin üçüncüsü tarafından gölgede bırakılmış, "yozlaşma dağı" (1 Krallar 10:7; 23:13),
Kidron Deresi, Kudüs'ün doğu duvarı ile Zeytin Dağı arasında güneye doğru uzanan ve Gethsemane Bahçesi'nin yakınlarından başlayan nispeten önemsiz bir coğrafi özelliktir.
Topografik olarak çok önemli görünmese de, bu çalışmanın göstereceği gibi, yine de büyük bir İncil önemine sahiptir. Kidron Deresi, Tanrı'nın İncil'de sağladığı Coğrafi Bir Mesel'in bir başka örneğidir . Coğrafi Bir Mesel, gerçek bir "dünyevi" fiziksel yerdir ve gerçek bir "ruhsal" yeri temsil etmeye ve "ruhsal" bir anlam aktarmaya yarar.
Kidron "Karanlık " anlamına geliyor
Orijinal İbranice'de " Kidron " (Yunanca Yeni Ahit'te " Cedron ") ismi קִדְרוֹן ( qiḏrôn ) H6939 olup " karanlık" anlamına gelir, ancak herhangi bir karanlık değil, "bulanık" veya "bulanık" ve " çok siyah " ve " karanlıkla dolu " anlamına gelir.
Kidron , orijinal İbranicede çoğunlukla " yas tutmak " ve " çuval bezi " anlamındaki " siyah " olarak çevrilen קָדַר ( qāḏar ) H6937 kök kelimesinden türemiştir . Öyleyse, öncelikle " Kidron " için kök sözcüğün anlamına ve kullanımına daha yakından bakmalıyız; tıpkı Hezekiel 32:7 ve 8'de Tanrı'nın Firavun ve Mısır'ı okuduğumuz tüm bölüm bağlamında cehenneme mahkûm ettiği yerde, " Ve seni söndürdüğüm zaman, göğü örteceğim ve (קָדַר ( qāḏar )) H6937 ➔ yıldızlarını karartacağım (קָדַר ( qāḏar )) H6937 ; güneşi bir bulutla örteceğim ve ay ışığını vermeyecek. Göğün bütün parlak ışıklarını senin üzerine karartacağım (קָדַר ( qāḏar )) H6937 ve karanlığı (חֹשֶׁךְ ( ḥōšeḵ )) H2822 ) koyacağım. “Ülke” diyor Rab Tanrı. “Burada özellikle dikkat çekici olan, Tanrı’nın aynı anlamı iletmek için “ karanlık ” ve “ karanlık ” için iki farklı kelimeyi eşanlamlı olarak kullanmasıdır.
Bu iki kelimenin kullanımına baktığımızda da bu korelasyonu görebiliriz; Yoel 2:10'u , " Yeryüzü onların önünde sarsılacak, gökler titreyecek: Güneş ve ay kararacak(קָדַר ( qāḏar )) H6937 ve yıldızlar parlamalarını geri çekecekler: " ile Yeşaya 13:10'u, " Çünkü gökteki yıldızlar ve takımyıldızları ışıklarını vermeyecek: Güneş kararacak (חָשַׁךְ ( ḥāšaḵ )) H2821 ve ay ışığını parlatmayacak . " ile karşılaştırdığımızda. İbranice חָשַׁךְ ( ḥāšaḵ )) H2821kelimesi " karanlık olmak veya olmak " veya " karartılmış " anlamına gelir ve kök kelimedir חֹשֶׁךְ ( ḥōšeḵ ) H2822 için , “ karanlık ” anlamına gelir.
Bu nedenle, חֹשֶׁךְ ( ḥōšeḵ ) H2822 kelimesinin İncil'de toplam 80 yerde sürekli olarak uğursuz bir şekilde geçtiğini de belirtmeliyiz; tıpkı Eyüp 17:13'teki şu örnekte gösterildiği gibi: " Beklersem, mezar (aslında "Cehennem") benim evimdir: Yatağımı karanlıkta (חֹשֶׁךְ ( ḥōšeḵ )) H2822 yaptım . "
Ayrıca, “Kidron Deresi”nin Eyüp Kitabında açıkça belirtilmemiş olmasına rağmen, Eyüp 6:15 ve 17’de dolaylı olarak bahsedildiği de dikkat çekicidir; burada “dere” sözcüğü ile “Kidron” için kullanılan aynı kök sözcük arasında başka bir bağlantı görebiliriz, “ Kardeşlerim bir dere (נַחַל ( naḥal )) H5158 gibi hile yaptılar , [ve] derelerin akıntısı (נַחַל ( naḥal )) H5158gibi geçip gittiler; buz yüzünden siyahımsı (קָדַר ( qāḏar )) H6937 olan ve [içinde] kar saklanan: “
İsa Cehennemi “Dış Karanlık”a Benzetti
İsa'nın sözlerini aktaran bu üç ayet, Kidron ("karanlık") ile Cehennem arasında çok açık bir bağlantı kuruyor:
Matta 8:12 , “ Fakat krallığın oğulları dış karanlığaatılacaklar . Orada ağlayış ve diş gıcırtısı olacak .”
Matta 22:13 , “ O zaman kral hizmetkârlarına, ‘Şunun ellerini ve ayaklarını bağlayın, onu alıp dışarıya, karanlığa atın!’ dedi . Orada ağlayış ve diş gıcırtısı olacaktır. ’
Matta 25:30 , “ Ve yararsız hizmetkârı dış karanlığaatın : Orada ağlayış ve diş gıcırtısı olacaktır. “
Son olarak, İncil'de Güneş, Ay ve yıldızların karartıldığına dair son referans Vahiy 8:12'debulunabilir , burada şunu okuruz: " Dördüncü melek borusunu çaldı, ve güneşin üçte biri, ayın üçte biri ve yıldızların üçte biri vuruldu; ve onların üçte biri karardı , ve gündüzün üçte biri parlamadı, ve gecenin de aynısı. " Açıkça bu, yargının görüş alanına girdiği bir durumdur (ve üçte bir sayısı göz önüne alındığında, bunun Son Sıkıntı'da kurumsal kiliseye gelmesi muhtemeldir).
İncil'de Kidron Deresi'nin bahsi geçiyor
Kidron Deresi İncil'de yalnızca 11 kez doğrudan geçer, ancak göreceğimiz gibi en az iki kez daha ima edilir, ancak her durumda üzüntü, ölüm ve yargı ile kesin bir ilişki vardır. " Kidron " ile bağlantılı İbranice sözcüklerin yukarıdaki ontolojisi, en azından Kidron Deresi'nin İncil'de Cehennem'e bir gönderme olabileceğini düşündürmektedir.
Kral Davut “Kidron Deresi’nden Geçti ”
Kidron Deresi'ne ilk doğrudan atıf 2. Samuel 15:23'tebulunur . Burada Kral Davut'un, Avşalom'un isyanı sırasında sadık hizmetkarları ve ev halkıyla birlikte Yeruşalim'den nasıl kaçtığını okuruz: " Ve bütün ülke yüksek sesle ağladı, ve bütün kavm geçti; kral da Kidron deresini geçti , ve bütün kavm geçti, çöl yoluna doğru. " Bu travmatik olaya, kısa bir süre sonra Şimei (anlamı " ünlü ") adında bir adamın sözlü küfür ve "taş atma" saldırısı da eşlik etti . 2. Samuel 16:5-24'egöre , Şimei bir Benyaminli, Gera'nın (anlamı " bir tane") oğlu, Bahurim köyünden (anlamı " genç adamların köyü ") ve belki de en önemlisi, aynı zamanda eski kral Saul'un hanedanından bir adamdı. Daha sonra, Kral Davut, Abşalom'un savaşta ölmesinin ardından Kudüs'teki tahtını geri almak için geri dönerken Ürdün Nehri'ni geçtiğinde, Şimei Kral Davut'tan af diledi ve bu af ona verildi.
Devam etmeden önce okuyucu, Şimei'nin Kral Davut'a taş atmasının önemini bilmelidir 2 Samuel 16:6 -13, " Ve Davut'a taş attı, ..." Bu, Kral Davut'un sadık hizmetkarlarıyla Kidron Deresi'ni geçmesinden sonra gerçekleşti ve İsa'nın Kidron Deresi'ni (Yunancada Cedron) geçerek Gethsemane Bahçesi'ne gitmesiyle iyi bir şekilde örtüşüyor ve İsa burada öğrencilerinden bir " taş atışı " yaptı. Lütfen aşağıda "Bir Taş Atışı" başlığı altında inceleyin.
“Ölüm Gölgesi Vadisi ”
Daha sonra, 1. Krallar 2:8 ve 9'da Kral Davut'un ölümüne yaklaşırken, oğlu ve varisi Süleyman'a, Şimei'nin normal bir yaşlılığa kadar yaşamaması için onu hesaba çekmesini talimat verdiğini okuyoruz . Kral Davut'un ölümü üzerine, Süleyman İsrail tahtına çıktığında, 1. Krallar 2:36-46'da , Kral Davut'un talimatının yerine getirilmesinde Şimei'nin nihai kaderini içeren önemli bir rolde Kidron Deresi'nin vurgulandığını görüyoruz. Kral Süleyman, Şimei'yi eğer hayatta kalmak istiyorsa, o zaman Şimei'nin Kudüs'te kalması ve Kidron Deresi'ni asla geçmemesi gerektiği konusunda uyardı, aksi takdirde 1. Krallar 2:37'ye göre Kral Süleyman Şimei'ye, " Çünkü çıkacağın ve Kidron Deresi'ni geçeceğin gün, kesinlikle öleceğini bileceksin : kanın kendi başında olacak. " dedi.
Şimei, Kral Süleyman'a Yeruşalim'de kalacağına dair söz vermiş olmasına rağmen, 1. Krallar 2:39'da şunu okuyoruz : " ¶Ve üç yılın sonunda, ... ", Şimei, Gat'a (o zamanlar Filistin sınırları içinde olan Yeruşalim'in batısında, Kidron Deresi ise doğusundadır) kaçan iki hizmetkarını geri almak için Süleyman'a verdiği sözü çiğneyerek Yeruşalim'deki tutukluluğunu terk etti (büyük olasılıkla bu, Süleyman'ın Kidron Deresi'ni geçmesi anlamına geliyordu). Şimei'nin hareketi Süleyman'a bildirildiğinde, 1. Krallar 2:46'da Şimei öldürüldü .
Kidron Deresi, Yıkılan ve Yakılan Putlar ve Sunaklar İçin Bir Yerdir
Kral Asa ve Kidron Deresi
1. Krallar kitabında, Davut soyundan gelen Yahuda Kralı Asa'nın putları nasıl kaldırdığını, özellikle de kendi annesini tahttan indirdiğini, putunu nasıl kırdığını ve Kidron Deresi kıyısında yaktığını öğreniyoruz. Bunu 1. Krallar 15: 11-13'te görüyoruz , " Asa da babası Davut gibi RAB'bin gözünde doğru olanı yaptı.
Sodomluları ülkeden çıkardı ve babalarının yaptığı bütün putları kaldırdı. Annesi Maaka'yı da kraliçelikten uzaklaştırdı, çünkü bir koruda put yapmıştı. Asa putunu parçaladı ve Kidron deresinde yaktı . " Bu bilgi 2. Tarihler 15:16'da tekrarlanır , " Asa'nın annesi Maaka'yı da kraliçelikten uzaklaştırdı, çünkü bir koruda put yapmıştı. Asa putunu kesti, çiğnedi ve Kidron deresinde yaktı . "
Kral Yoşiya ve Kidron Deresi
2. Krallar 23:1-3'te , Kral Yoşiya'nın Yahuda ve Yeruşalim halkının tamamını Tanrı'nın Sözlerini duymak ve Tanrı'ya itaat etme taahhütlerini yenilemek için topladığını okuyoruz, " ¶Ve kral adam gönderdi ve Yahuda ve Yeruşalim'in bütün ihtiyarlarını yanına topladılar. Ve kral RAB'bin evine çıktı ve Yahuda'nın bütün adamları ve onunla birlikte Yeruşalim'in bütün sakinleri, kâhinler ve peygamberler ve hem küçük hem büyük bütün halk: ve RAB'bin evinde bulunan antlaşma kitabının bütün sözlerini onların kulaklarına okudu. Ve kral bir sütunun yanında durup RAB'bin önünde bir antlaşma yaptı, RAB'bin yolunda yürümek, ve bütün yürekleriyle ve bütün canlarıyla onun emirlerini, tanıklıklarını ve kurallarını tutmak, bu kitapta yazılı olan bu antlaşmanın sözlerini yerine getirmek için. Ve bütün halk antlaşmaya uydu. "
Hemen ardından Kral Yoşiya'nın putperestlikle ilgili tüm eşyaların Kidron Deresi'nde yakılmasını ve küllerinin Kidron Deresi vadisindeki mezarlara saçılmasını emrettiğinigörüyoruz .
2. Krallar 23:4-6'da , " Kral, başkâhin Hilkiya'ya, ikinci sınıf kâhinlere ve kapı bekçilerine, Baal için, Aşera için ve bütün gök cisimleri için yapılmış olan bütün kapları RAB'bin mabedinden çıkarmalarını emretti. Bunları Yeruşalim'in dışında Kidron kırlarında yaktı ve küllerini Beytel'e taşıdı. Yahuda krallarının, Yahuda kentlerindeki yüksek yerlerde ve Yeruşalim çevresindeki yerlerde buhur yakmak üzere tayin ettiği putperest kâhinleri de yere serdi. Ayrıca Baal'e, güneşe, aya, gezegenlere ve bütün gök cisimlerine buhur yakanları da. Aşera'yı Yeruşalim'in dışında RAB'bin evinden Kidron deresine kadar çıkardı ve Kidron deresinde yaktı ve onu toz haline gelinceye kadar ezdi ve tozunu mezarların üzerine döktü. Halkın çocuklarının. “Bu yüzden Yoşiya zamanında Kidron Vadisi'nin bir mezarlık olarak hizmet ettiğini de çıkarabiliriz.
Kral Yoşiya, 2. Krallar 23:12'de sahte tanrılara adanmış sunaklarla ilgili olarak benzer bir eylemde bulundu : " Ve Yahuda krallarının Ahaz'ın üst odasının tepesinde yaptırdığı sunakları ve Manasse'nin RAB'bin evinin iki avlusunda yaptırdığı sunakları kral yıktı ve oradan parçaladı ve tozlarını Kidron deresine döktü.
Kral Hizkiya ve Kidron Deresi
Kral Hizkiya ayrıca Levililere tapınağı putperestlik malzemelerinden temizlemelerini ve bunları Kidron Deresi'ne taşımalarını emretti, 2 Tarihler 29:16'daokuduğumuz gibi , " Ve kâhinler RAB'bin evinin iç kısmına girip onu temizlediler ve RAB'bin tapınağında buldukları bütün pisliği RAB'bin evinin avlusuna çıkardılar. Ve Levililer [onu] alıp [onu] dışarıya, Kidron deresine taşımak için aldılar. " Ve sonra yine, 2 Tarihler 30:13 ve 14'te okuyoruz ki, Kral Hizkiya döneminde de..." ¶Ve ikinci ayda mayasız ekmek bayramını kutlamak için Yeruşalim'de çok sayıda insan toplandı, çok büyük bir cemaat. Ve kalkıp Yeruşalim'deki sunakları kaldırdılar ve bütün tütsü sunaklarını alıp Kidron deresine attılar. "
Eski Ahit'te Kidron Deresi'ne doğrudan yapılan son atıf Yeremya 31:40'tadır : " Cesetlerin ve küllerin bulunduğu bütün vadi, Kidron Deresi'ne ve doğuya doğru At Kapısı'nın köşesine kadar olan bütün tarlalar RAB'be kutsal olacak; sonsuza dek sökülmeyecek, yıkılmayacaktır. " Bağlam, Yargı Günü geldiğinde ve Yeni Kudüs yaratıldığında, Kidron Deresi'nin temsil ettiği yerin ve içindekilerin sonsuza dek kalacağını ve Tanrı tarafından kutsal sayılacağını ima ediyor gibi görünüyor. Sonsuza dek sürecek olan Cehennem azabıyla birlikte Yargı Günü'nü Tanrı, İşaya 34:6 , Yeremya 46:10 , Hezekiel 39:17 , Sefanya 1:7 ve 8 ve Vahiy 14:11'de belirtildiği gibi bir "kurban"a benzetiyor .
Kidron Deresi'ne Dolaylı Referanslar (Hem Nehemya hem de İsa oradan geçti)
Kidron Deresi'nin İncil'de geçtiği iki yer daha var ama bunlar dolaylı. Bir seferinde "vadi" olarak, diğer seferinde ise orijinal İbranice kelime olan נַחַל ( naḥal ) H5158'den İngilizceye çevrildiği gibi "dere" olarak geçiyor . 2. Tarihler 33:14'te şunu okuyoruz: " ¶Bundan sonra Davut kentinin dışında, Gihon'un batı tarafında, H5158 vadisinde, Balık Kapısı'ndan girilen yere kadar bir sur inşa etti, Ofel'i çevreledi, onu çok yüksek bir yere çıkardı ve Yahuda'nın bütün surlu kentlerine savaş komutanları yerleştirdi. " Coğrafi bağlam (Gihon kaynağı Kidron vadisindedir) bunun yalnızca Kidron Deresi'ne atıfta bulunduğunu gösteriyor. Sonra Nehemya 2:15'te , " Geceleyin H5158 deresine çıktım , duvarı gördüm, geri döndüm, vadi kapısından girdim ve geri döndüm. " Yine, ortama ve coğrafi bağlama baktığımızda, "derenin" yalnızca Kidron Deresi'ne atıfta bulunabileceği de açıktır.
Nehemiah ve Kidron Deresi
Yukarıda açıklandığı gibi, Kidron Deresi'nin dolaylı olarak bahsedildiği ikinci sefer, özellikle ilgi çekicidir, çünkü Nehemya ve Nehemya 2. bölümde okuduğumuz, Kudüs surlarının dışında geçirdiği üç gün üç geceyle ilgilidir. Önemi ve ruhsal etkileri derindir, çünkü Nehemya'nın 2. Bölüm'de anlatıldığı gibi faaliyetleri, açıkça Rab İsa Mesih'in Kişiliğine ve İşine işaret eder (ve bunlar, Nehemya hakkındaki bu diğer yazıda, 2. Bölüm'de daha ayrıntılı olarak açıklanmıştır ).
İsa ve Kidron Deresi (Gethsemane Bahçesi'ne giderken)
İsa, seyahatleri sırasında Kidron Vadisi'ni birçok kez geçmiş olmalı, ancak İncil'de yalnızca bir kez böyle bir geçişten özel olarak bahsedilir. Hepimiz Gethsemane Bahçesi'nin, Zeytin Dağı'nın eteğinde, Kidron Deresi vadisinin en üst noktasında, Kudüs'ün hemen doğusunda olduğunu ve İsa'nın Kefaretinin, Yuhanna 18:1'de okuduğumuz gibi, Fısıh akşamı/gecesi burada başladığının farkında olmalıyız : " İsa bu sözleri söyledikten sonra, öğrencileriyle birlikte Cedron deresinin (Yunancada Kidron olan Cedron) üzerinden geçti; orada bir bahçe (Gethsemane) vardı , kendisi ve öğrencileri bu bahçeye girdiler."
İsa'nın Getsemani Bahçesi'nde çektiği acının anlatımı İncil'de üç yerde daha bulunabilir: Matta 26:36–46 , Markos 14:32–42 , Luka 22:39–46 . Bu üç açıklamadan, İsa'nın öğrencileriyle birlikte Bahçe'de olduğunu, sonra onlara kalmalarını söylediğini, Petrus, Yakup ve Yuhanna ile daha ileri gittiğini ve sonra tek başına biraz daha ileri gittiğini öğreniyoruz.
Getsemani Bahçesi'nde, İsa'nın öğrencilerinden ayrılmasından sonra Luka 22:41'de okuduğumuz gibi " bir taş atımı kadar " " ¶Ve İsa onlardan bir taş atımı kadar uzaklaştı, diz çöküp dua etti, ") ve İsa üç kez dua etti ( Matta 26:44 ve örneğin Luka 22:42, " Baba, eğer istersen, bu kâseyi benden uzaklaştır. Yine de benim değil, senin isteğin olsun. ") "Kâse", İsa'nın Tanrı'nın seçilmişlerinin günahlarının cezası olarak almak zorunda olduğu Tanrı'nın gazabının kâsesiydi. Kısa bir süre sonra İsa'nın, Petrus'u kendisini korumaya çalıştığı için azarladığını da hatırlayın, Yuhanna 18:11'de , " Sonra İsa Petrus'a dedi: Kılıcını kınına koy. Babamın bana verdiği kâseden içmeyeyim mi? " Ayrıca, Bahçe'nin Kefaret'in ızdırabının başladığı yer olduğunu biliyoruz, çünkü Luka 22:44'te okuyoruz , " Ve ızdırap içinde iken daha hararetle dua etti. Teri, sanki yere düşen iri kan damlaları gibiydi . "
Bir Taşın Dökümü Mü?
Luka 22:41'in önemi okuyucu tarafından kaçırılmamalıdır. " Ve onlardan bir taş atımı kadar uzaklaştı ve diz çöküp dua etti." "Bir taş atımı" ifadesinin dili son derece önemlidir çünkü taş atımının İncil'de büyük bir önemi vardır. İncil'de birini ölüme mahkûm etmek için kullanılır.
Gerçek şu ki İsa, kendisine Rab Tanrı ve Kurtarıcı olarak inanan herkes adına ölüme mahkûm edildi. Herhangi bir günah, sadece Tanrı'ya küfür etmek veya cinayet işlemek değil, taşlanarak ölümü haklı çıkarmak için yeterlidir. Sayılar 15: 32-36'da, Şabat günü çalı çırpı toplayan bir adamın daha sonra kampın dışına çıkarılıp Tanrı'nın Musa'ya verdiği emirle taşlanarak öldürüldüğünü okuduğumuzu hatırlayın.
Daha da önemlisi, “recm” konusunda hepimizin bilmesi gereken bir durum daha var. Tesniye 21:18'de şunu okuyoruz: " Eğer bir adamın inatçı ve asi bir oğlu varsa, babasının veya annesinin sözünü dinlemiyorsa ve onu terbiye ettikleri halde onları dinlemiyorsa, o zaman babası ve annesi onu tutup kentinin ileri gelenlerine ve bulunduğu yerin kapısına götürecekler; ve kentinin ileri gelenlerine diyecekler ki, Bu oğlumuz inatçı ve asi, sözümüze itaat etmiyor; obur ve ayyaştır . Ve kentinin bütün adamları onu taşlayarak öldürecekler; böylece aranızdan kötülüğü kaldıracaksın; ve bütün İsrail işitip korkacak.¶ Ve eğer bir adam ölüm cezasına çarptırılacak bir günah işlemişse ve öldürülmek üzereyse ve onu bir ağaca asarsan : Cesedi bütün gece ağacın üzerinde kalmayacak, fakat onu kesinlikle gömeceksin ki,Çünkü asılan kişi Tanrı tarafından lanetlenmiştir . Ta ki, Tanrın RAB'bin sana miras olarak verdiği ülken kirlenmesin.”
Hepimiz, İsa'nın Luka 7:34'te asılsız bir şekilde obur ve ayyaş olmakla suçlandığını hatırlamalıyız , " İnsanoğlu gelip yiyip içiyor. Ve siz, 'İşte obur ve ayyaş bir adam, vergi görevlilerinin ve günahkarların dostu' diyorsunuz!" Ve İsa'nın Getsemani Bahçesi'ndeki Çilesi'nin ardından, seçilmişler adına ruhsal olarak taşlanmaya layık görüldüğü İsa, aynı Fısıh günü çarmıha gerildi ve tahtadan yontulmuş olan bu çarmıh, Galatyalılar 3:13'te okuduğumuz gibi bir "ağaç" görevi gördü , " Mesih bizi yasanın lanetinden kurtardı ve bizim için lanet oldu. Çünkü şöyle yazılmıştır: 'Ağaca asılan herkes lanetlidir. ' Ve İsa'nın bedeni o gün gün batmadan önce Matta 27: 57-60'ta kaydedildiği gibi Arimatea'lı Yusuf'un mezarına gömüldü .
“ Bir taş atımı ” ifadesinin Tanrı tarafından oraya konulmasının sebebi, İsa’nın o noktada Tanrı’nın seçilmişlerinin günahları için yargı altına girdiğini göstermektir. 2. Korintliler 5:21 bunu açıkça belirtir, “ Çünkü günahı bilmeyeni bizim için günah yaptı; ta ki, biz O’nda Tanrı’nın doğruluğu olalım. ” ve ayrıca 1. Yuhanna 3:5 , “ Ve günahlarımızı kaldırmak için ortaya çıktığını biliyorsunuz; ve O’nda günah yoktur. ”
İsa daha sonra çarmıhtaki ölümüne kadar her şekilde işkence gördü, bu da Cuma öğleden sonra (dokuzuncu saat veya öğleden sonra 3:00) Kudüs surlarının hemen dışında gerçekleşti. Sonra İsa'nın bedeni mezara gömüldü ve Cuma gecesi (ikinci gece) Cumartesi'ye (Şabat günü ve ikinci gün) kadar, Cumartesi gecesi boyunca Pazar sabahının erken saatlerindeki dirilişe kadar, yani üçüncü günü işaret eden dirilişe kadar orada kaldı.
Zeytin Dağı (Mount of Olives): İslamiyet, Hristiyanlık ve Yahudilik inancına göre Kudüs’ün en kutsal yerlerinden birisi olan Zeytin Dağı, konum itibari ile Kidron Vadisi’nin diğer tarafında Mescid-i Aksa’nın tam karşısında bulunuyor. Hristiyan inancına göre beklenen Mesih kıyamet günü Zeytin Dağı’na inecek, Altın Kapı’ya yürüyecek, Mescid-i Aksa içerisinde bulunan Kutsal Kaya’ya oturacak ve tüm Hristiyan alemine tebliğ yapacak. Yahudi inancına göre beklenen Mesih kıyamet günü Zeytin Dağı’na inecek, mezarlarından dirilen Yahudilerle birlikte Altın Kapı’dan Mescid-i Aksa’ya girecek, Kutsal Kaya’nın üzerine oturacak ve hasretle beklenen Büyük İsrail Krallığı kurulmuş olacak. İslam inancına göre ise kıyamet günü Sırat Köprüsü Zeytin Dağı ile Mekke’de bulunan Harem-ül Şerif arasında kurulacak.
809 metre yüksekliğe sahip Zeytin Dağı’na tırmandığınızda, tam karşınızda muhteşem bir Mescid-i Aksa ve Kubbet’üs Sahra manzarası göreceksiniz. Dağın tepesinde, manzara seyredebileceğiniz teraslar var ki zaten turist gruplarını görünce neresi olduğunu anlayacaksınız. Sizlere tavsiyem Zeytin Dağı’na gün batımına yakın tırmanın ve güneşin batışını seyredin. Hafızanızdan silinmeyecek bir anı olacağını garanti ederim. Hemen solunuzda göreceğiniz yer, Kudüs’ün en eski yerleşim yerlerinden olan Silvan Mahallesi.
Zeytin Dağı eteklerinde bulunan mezarlık, bir Yahudi mezarlığı. Mezar lahitlerinin üzerinde göreceğiniz küçük taşlar, mezarı kaç farklı kişinin ziyaret ettiğini gösteriyor. Dua etmeye gelen her farklı kişi kendine ait bir taş bırakıyor. Yahudilik inancına göre beklenen Mesih Zeytin Dağı’na indiğinde, ilk önce Zeytin Dağı eteklerinde yatan Yahudiler dirilecek ve Mesih’le birlikte Altın Kapı’ya yürüyüp Kutsal Alan’a girecekler. İşte bu inanıştan dolayı bu mezarlıkta bulunan mezar yerlerinin fiyatı 500 bin Dolar’a kadar çıkıyor çünkü Yahudilerin büyük çoğunluğu buraya gömülmek ve kıyamet günü ilk dirilenlerden olmak istiyor. Elbette herkese nasip olmuyor, buraya gömülmek için hem çok zengin hem de çok nüfuzlu olmanız gerekiyor. Toplamda 150 bin kadar mezar var ve artık boşluk kalmamış.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Hallo 🙋🏼♀️