BİTKİLERİN DUYGUSAL TEPKİ DENEYLERİ
22.06.2024- Peter Tompkins/Christopher Bird- Çev: Sulhi Dölek.
Backster Etkisi …

Backster Etkisi: Bitkiler Acıyı Hisseder ve Kaydeder
Akasya ağaçları yapraklarıyla beslenen zürafalar geldiği zaman kendilerini korumak için etilen gazı üretiyorlar ve bu gazı rüzgarla diğer akasyalara ulaşıyor. 5-10 dakika içinde tüm akasya ağaçlarına ulaşan uyarı sayesinde ağaçlar tannen salgılamaya başlıyor. Tannen yaprakları acılaştırıyor, böylece zürafalara artık lezzetli gelmiyorlar. (Tabii evrimsel gelişimde zürafalar da buna karşı bir atak geliştirmiş ve rüzgarın ters yönündeki acı olmayan yaprakları yemeye başlamışlar.) Wisconsin-Madison Üniversitesi’nde 2018’te yapılan bir çalışmada, bitkilerin zarar gördüklerinde sinir sistemine benzer bir tepki gösterdikleri gösteriliyor. Bitkilerin, bir tırtıl yaprağını ısırdığında, insanların ağrı hissi yaşadıklarında salgıladıkları glutamatı salgıladıkları gözlemleniyor. Sonrasında bitki, kalsiyum salınımı yaparak tırtıla karşı toksik olabilecek savunma hormonlarını serbest bırakıyor. Kısacası bitkiler acı ve ağrı hissediyorlar ve son derece zekiler. Avcılara karşı korunmak adına kendilerini nasıl düzenleyebileceklerini biliyorlar.
Bitkiler Hissediyor ve Hatırlıyorlar
The Happening (Mistik Olay) filmini izleyenler hatırlayacaktır; Central Park’ta patlak veren bir olayı, doğal afetlerin arttığı bir coğrafyayı ve dünyanın sonunun yaklaştığını hissettiren bir zamanı anlatıyordu. İnsanlar kaynağı bilinmeyen bir saldırı altındayken ya intihar ediyor ya da diğer insanlara saldırıyordu. Filminde tehlikenin geldiğini gösteren bitkiler oluyor, çiçekler insanlara karşı reaksiyon gösterip toksin salgılıyorlardı. En sonunda bitkilerin doğayı ve tüm dünyayı korumak için birbirleriyle haberleşerek insanların akli dengesini bozan bir gaz salgıladıkları ortaya çıkıyordu. (Belli ki tüm dünyayı ve tabiatı biz koruyamıyoruz ve en azından onlar kendilerini korusun diye bu efsanevi olayın gerçekleşmesine ihtiyacımız olacak.)
1966 yılında, Amerika’nın tanınmış yalan makinesi uzmanı Cleve Backster, güvenlik görevlilerine poligraf aygıtının kullanımı eğitimini verdiği okulunda uykusuz bir gece daha geçirdi. Sonra sırf eğlence olsun diye, yalan makinesinin elektrotlarını kocaman yapraklı tropikal bitkisinin üzerine yerleştirdi. Yalan makinesi çeşitli korku, sevinç, şaşkınlık gibi durumların elektriksel değişimlerini ölçtüğüne göre, belki bitki de su dökünce seviniyordur diye alaylı alaylı güldü.
Bitkiyi suladığında galvanometre zikzaklar çizerek aşağı doğru indi. Oysa yukarı doğru bir hareket bekliyordu Backster. Yaprağını sıcak kahveye soktuğunda da beklediği tepkiyi görmedi. Sonunda kibriti alıp bitkiyi yakmayı düşündüğünde her şey değişti. Bitki çılgınca galvanometrenin ibresini tavan yaptırdı. İnanamadı Backster. “Nasıl yani?” dedi kendi kendine, “Bitki düşüncelerimi mi okudu?”. İnsanlık tarihinin önünde yeni bir dünya açılıyordu artık.

Deneyler deneyleri kovaladı.
⚠️Bitkilerin sadece düşünceleri okumakla kalmayıp çevrelerindeki her şeyi hissettikleri de çıktı ortaya. Kaynar suya atılan karideslerin ölümlerini, eline iğne battığında duyulan acıyı da hissediyordu bitkiler. Hatta kilometrelerce ötede olunsa bile yaşanan sevinç ve üzüntüleri de hissediyordu. Hatta korkudan baygınlık bile geçiriyordu.‼️
Bir gün şehir dışından gelen bir botanikçi bayan içeri girdiğinde bütün bitkiler sessizleşti. Hiç birinden tepki gelmiyordu. Sanki hepsi birden sessizliğe bürünmüştü. Taaa ki o bayan havaalanından uçağa binip gittikten 45 dakika sonra yeniden tepki vermeye başladılar.
Bayan botanikçinin bitkileri kurutup ölçümler yaptığını öğrendiği zaman anladı Backster, bayanı görünce bitkilerin korkudan bayıldıklarını. Bir deney tasarladı. 6 yardımcısına aynı gece aynı saatlerde yapmak üzere farklı görevler verdi. Görevlerden biri gece yarısı gelip laboratuvardaki bitkilerden birini söküp parçalamaktı.
Ertesi gün o gece bitkiyi parçalayan yardımcı içeri girdiğinde bütün bitkiler çılgınlar gibi haykırmaya başladı galvanometrelerin ibrelerinin tavan yapmasını böyle adlandırıyor Backster.
⚠️Bu deneyden anlaşıldı ki bitkiler sadece hissetmiyor, aynı zamanda hafızaları da var. Ve Amerika’da bazı adlî vakalarda bitkilerin şahitliğine başvurulmaya başlandı. Bitkiler asla yanlış sonuç vermiyordu çünkü yalan nedir bilmiyorlardı.‼️
Bu çalışmalar makale olarak yayınlanmaya başlayınca dünyanın dört bir yanından bilim adamları konu üzerinde çalışmalara başladılar.
Sonuçlar akıl almaz.
⚠️Koparılmış bir yaprak, kendisine güzel sözler söylenmesi durumunda normal yapraktan aylarca daha uzun süre canlı kalabiliyor. 120 km mesafedeki bir acıyı, sevinci hissedebiliyor. İnsanların düşüncelerini okuyabiliyor, kötülük yapanları hafızasına kaydedebiliyor. Aynı zamanda bu bilgileri diğer bitkilerle de paylaşıyor. Kendisine kötü davranılan bitki üzüntüsünden intihar bile ediyor. Yanındaki bitkinin susuz kalması durumunda kendi suyunu onunla paylaşıyor. ‼️
Bitkiler, bütün canlılarla iletişim kurma konusunda bizim hayallerimizin ötesinde bir hassasiyete sahip. Her biri doğanın bir parçası.
Backster Etkisi
Deneyler, araştırmalar birbirini kovalıyor ve bitkilerin kilometrelerce ötede olunsa bile yaşanan sevinç ve üzüntüleri hissettiği anlaşılıyor. Hatta korkudan baygınlık bile geçirdiği kanıtlanıyor. Nasıl mı? Seradaki binlerce bitki, içeri bir botanikçinin gelmesiyle baygınlık geçirdiğinde. Beckster, bu botanikçinin bitkileri kurutarak ölçümler yaptığını ise sonradan öğreniyor… Beckster’in sonraki deneyinde 6 yardımcıya aynı gece aynı saatlerde yapılacak deney için görevler veriliyor. Görevlerden biri gece yarısı gelip laboratuvardaki bitkilerden birini söküp parçalamak. Ertesi gün bir önceki gece bitkiyi parçalayan kişi içeri girdiğinde galvanometrelerin ibreleri yine zirveye vuruyor. Backster bunu “bitkilerin çılgınlar gibi bağırması” olarak adlandırıyor. Bu deney bize çok önemli bir bilgiyi veriyor; bitkiler acıyı hissetmenin yanısıra olanları hatırlıyor da! Deney akıllara şu soruyu getiriyor; suç veya cinayet işlenen alandaki bitkileri şahit tutabilir miyiz? Böylece Amerika’daki bazı adli vakalarda bitkilerin hafızasına başvuruluyor.
Cleve Backster’in deneyinden sonra çalışmaları, Journal of Parapsychology’nin 1968 kış sayısında yayınlanıyor. Medical World News dergisi 21 Mart 1969 sayısında Backster’in deneyinden övgüyle söz ediyor ve bu deneyin tamamen bilimsel olduğunu ifade ediyor. Fakat günümüzde bilim insanlarının bir kısmı bu deneyin tamamen safsata, bir kısmıysa bilimsel deney olduğunu savunuyor. (Kaynak: Vikipedi)
Bitkisel psişizm
kimyageri Marcel Vogel, Ambrose ve Olga Worrel sayılabilir. Rus bilim adamlarının da bitkisel psişizm alanında önemli katkıları olmuştur.
Bitkiler üzerinde çalışan Parapsikologlar bitkisel psişizmle ilgili şu sonuçlara varmışlardır:
- Bitkilerde kendilerine özgü bir algılamamevcuttur.İnsanların heyecan ve düşüncelerine duyarlıdırlar. Aralarında yüzlerce kilometre uzaklık da olsa sahipleriyle psişik irtibatta olabilirler.
- İnsanlarla iletişim kurabilir, onlara yanıt verebilirler.
- Çeşitli enerji yayınlarında bulunurlar. Bitkilerin çevrelerinde de Kirlian fotoğrafçılığı yöntemiyle saptanabilen, bazı vibrasyonlardan etkilenen bir enerji alanı vardır.
- Klasik müziğin yanı sıra dua, şefkat, ilgi, sevgi ve şifacı medyumların tesirleri bitkilerin gelişiminin hızlı ve verimli olmasını sağlar. Buna karşılık, kin, nefret, düşmanlık duygularına da duyarsız değildirler, bunları da algılarlar. Çağımızın modern müzik türleri içinde ahenksiz gürültü içerenlerinden ıstırap duyarlar.
- Bir tür bellekleri vardır. Elektrotlar bağlanarak yapılan deneyler göstermiştir ki, bir ev bitkisi daha önce bir yaprağını kesmiş bir kişi bulunduğu odaya girdiğinde grafiklerde korktuğunu gösteren çizgiler belirmekte, kişi odadan çıktığında, grafik çizgileri normale dönmektedir. Yani bitki kendisine önceden zarar vermiş kimseyi unutmamıştır.
- Bitkilerin de heyecansal bir yaşamları vardır. Çevrelerinde bulunanlardan hoşlanabilir, felaket anında “kendini kaybetme” denilebilecek hale girdiklerini gösteren grafik çizgileri çizerler.
🔻Bilelim ki dünyanın herhangi bir yerinde bir bitkiye kötü davranılırsa, bütün bitkiler bunu hissediyor.
___*Aristo’nun, bitkilerin ruhlarının bulunduğu ama duygularının olmadığı yolundaki dogması Orta Çağ boyunca geçerliğini korudu. ___
Botanik Dersimiz Vardı
Bitki hücrelerini mikroskopta bize İnceletirlerdi. Herhangi bir birkiden bir parça verirdi Profesörümüz Sayın Hüsnü Demiriz, Biz o parçanın hangi bitkiye ait olduğunu Anlamaya çalışırdık. Bitkilerinde insanlar gibi hücreleri vardı.Tapduk Emre ormana ağaç kesmeye gönderdiği Yunus'a baltayı verirken, "ağaçlar baltayı görmesin diye"
bir bezle örttürüyor ve şöyle diyor:
"İNSAN SANIR Kİ CAN BİR TEK ONDA VAR."
„Eşyayı dahi incitme" diyen medeniyetin mensuplarıyız. Su içtiği bardağı öpen Mevlevileri düşünün?“
Dağ tepesinde bir çam olamazsan,
Vadide bir çalı ol.
Ama dere kenarındaki en iyi küçük çalı sen olmalısın.
Çalı olamazsan bir avuç ot ol.
Bir yola neşe ver.
Bir nilüfer olamazsan bir saz ol.
Ama gölün içindeki en canlı saz sen olmalısın.
Hepimiz kaptan olamayız, tayfa olmaya da mecburuz.
Burada hepimiz için birer iş var.
Cadde olamazsan, sokak ol.
Kazanmak ya da kaybetmek ölçü değildir
Her ne isen onun en iyisi sen ol…
[Botanitopya] Bitki zekası ve ağaçların gizli dili – Benan Kapucu

Mancuso, sağlam, ölçülebilir bilimsel bilgilere dayanarak bitkilerin gelişmiş organizmalar olduklarını ilk kez ileri süren ismin Charles Darwinolduğunu söylüyor. Darwin’in bakış açısıyla şu anda dünya üzerinde yaşayan tüm canlılar kendi evrimsel halkalarının en sonundalar. Bu, evrimsel süreç boyunca uyum sağlamada olağanüstü bir kapasite göstermiş oldukları anlamına geliyor. Darwin, bitkilerin son derece gelişmiş ve karmaşık canlılar olduğunu çok iyi biliyordu ama yaşadığı zamanın koşullarında daha temkinli bir dil kullanmak zorundaydı.
Bugün, Darwin’den neredeyse bir buçuk yüzyıl sonra, yapılan birçok çalışma üst düzey bitkilerin gerçekten de zeki olduğunu, çevrelerinden sinyaller alabilen, bilgiyi işleyen ve kendi hayatta kalışlarına uyarlanan çözümler planlama becerisinde olduğunu söylüyor.
Bitkilerin zekâya sahip olduğunu savunanlar arasında olan, Edinburgh Üniversitesi profesörlerinden Anthony Trewavas da bitkilerde sinyallere dayanan bir iletişim ağı olduğunu dile getirmekte.
Ağaçların Gizli Yaşamı

Almanya’da Der Spiegel’in çok satanlar listesinde haftalarca kalan Ağaçların Gizli Yaşamı kitabı da benzer bir tez üzerine kurulu. Yazarı Peter Wohlleben, bu kitapta ağaçların aralarında sosyal bir ağ oluşturduğunu gayet ikna edici bir biçimde anlatıyor. Türkçe baskısı, Kitap Yurdu Yayınlarından Ali Sinan Çulhaoğlu’nun çevirisiyle çıkmış. Peter Wohlleben, tamamen doğa dostu yöntemler kullanarak Almanya’daki Hümmel köyünde ona tahsis edilen ormanlık alanı yöneten bir orman mühendisi. Gönül verdiği bu ormanla ve ağaçlarla ilgili gözlemlerinden yola çıkarak yazmış bu etkileyici kitabı. Ağaçların da tipik insan davranışları sergilediğini, ebeveynlerin yavrularıyla iletişim kurduklarını, büyümelerine destek olduğunu hatta ağaçların birbirini yaklaşan tehlikelere karşı uyardığını aralarındaki hasta veya acı çeken bireylerle gıdalarını paylaştığını çok akıcı hatta duygusal bir dille anlatıyor. Ormandaki ağaçlar, koku kullanarak kendini ifade eder ve birbirleriyle anlaşırlarmış örneğin. Kayın, ladin ve meşe ağaçlarının kökleri örneğin, başlarına bela geldiğinde bu bilgiyi ağacın tamamına iletir ve bu da yaprakların koku bileşenleri salgılamasını tetiklermiş.
New Hampshire’daki Dartmouth College’dan I. T. Baldwin ve J. C. Schultz, 1980’li yılların başında bu fenomene şu gözlemle açıklık getirmiş: Bir kavağın, akağacın ya da meşenin yapraklarının bir kısmını yok ettiğinizde, ağacın geri kalan kısmı, otobur hayvanların yiyemeyeceği maddeler, özellikle de tanen salgılıyor. Kısacası, ağaç fazla tüketilirse, kendini yenemez hale getiriyor. Bu durum komşu ağaçlarda da görülüyor. Bu, bitkilerin tehlike sinyali gönderdiği anlamına geliyor. Bu tehlike sinyali de kökler vasıtasıyla değil, bir çeşit gazlı hormon olan etilen salgılamalarıyla gönderiliyor. Tabii bu iletişim, sadece uçucu kimyasallar yoluyla olmuyor. Bazı bilim insanları, bitkilerin birbirleri arasında elektrik sinyali ve titreşim gönderdiklerini de gözlemlediklerini de söylüyor.
Ağaçların sesle iletişim kurduğunu savunan, Batı Avustralya Üniversitesinden Monica Galliano ve ekibi köklerin çıkardığı 220 hertz frekansında sesi ölçmeyi başarmışlar. Çıtırdayan kökler ille de bir şey anlamına gelmiyor ama ilginç olan deneyde yer almayan fide köklerinin buna tepki vererek, uçlarını sesin geldiği yöne çevirmiş olması. Ses dalgalarıyla iletişim kurabiliyor oldukları fikri, ağaçları daha yakından tanımamız için de bir fırsat olabilir. Kayınların, meşelerin, çamların keyiflerinin yerinde olup olmadığını veya neye ihtiyaçları olduğunu duyabiliriz. Ama ne yazık ki araştırmacılar henüz yolun başında. Ama bir daha ki sefere ormanda yürüyüşe çıktığınızda hafif bir çıtırtı duyarsanız dikkat edin, zira duyduğunuz ses rüzgarın sesi olmayabilir.
Ağaçlar öylesine senkronize davranırlarmış ki, ormanın farklı noktalarında bulundukları ortamın koşulları büyüme şartları açısından aynı değerde olmasa da “eşit başarılar göstermeleri için” zayıf ve güçlü taraflarını kendi aralarında eşitlerlermiş. İnce veya kalın, aynı cinsten her ağaç, ışık sayesinde aşağı yukarı eşit miktarda şeker üretir. Bu dengeleme yer altında, köklerde olur. Canlı bir alışveriş sürer: Şekeri fazla olan şeker verir, fakir olan destek alır. Bu biraz da toplumdaki herhangi bir bireyin diğerlerinden çok geride kalmamasını sağlayan sosyal yardım sistemlerine benziyor. Ormanın sistemine göre bir ağaç, ancak kendini çevreleyen orman kadar güçlüdü
Ve aşk…
Ve aşk… Ağaçlar üreyişlerini en az bir yıl önceden planlamaya başlıyormuş. Ağaç aşkının her bahar olup olmaması türlere bağlı. Çam ağaçları tohumlarını yılda en az bir kez yolculuğa gönderirken, yaprak döken ağaçlar tamamen farklı bir strateji izleyip çiçek açmadan önce kendi aralarında anlaşırmış. Aynı anda çiçek açmayı tercih ederlermiş ki pek çok ferdin genleri iyice karışabilsin. Her tür kendi içinde yüksek oranda genetik çeşitlilik barındırdığı için ağaçlar da bugüne dek ayakta kalabiliyor. Ladin gibi bazı türlerin erkek ve dişi çiçeklerinin birkaç gün arayla açılmasının nedeniyse, dişi çiçekleri başka hemcinsinin yabancı poleniyle tozlaşmasına fırsat vermek. Bu da son derece stratejik…
Ağaçlar öğrenebilir mi?
Ağaçların büyümeyi ağırdan aldığını biliyoruz… Wohlleben genç ağaçların büyüme hızının ebeveynleri tarafından kontrol edildiğini yazıyor. Genç kayınlar her mevsim rahatlıkla 45 santim uzayabilecek bir yapıda ama, ormanda kendi anneleri bu hızlı büyümeyi onaylamıyor ve yavrularını devasa taçlarıyla gölgeliyor. Tüm yetişkin ağaçların taçları birleşerek ormanın zemini üzerinde kalın bir örtü oluşturuyor. Bu örtü güneş ışığının yalnızca yüzde üçünün zemine, dolayısıyla yavruların yapraklarına ulaşmasına veriyor. Aslında yavruların iyiliğine yarayan pedagojik bir yöntem… Peki bu ebeveynler yavrularının en hızlı biçimde bağımsız olmasını istemez mi? Bilim insanlarının da söylediği gibi ağır büyümek, bir ağacın ileriki yaşlarını görebilmesi için şartmış. Ağır büyüme hücrelerinin hava barındırmayacak şekilde küçük kalmasını, fırtınalara karşı daha esnek bir yapıya sahip olmasını ve mantarlara karşı daha dirençli olmasını sağlıyor. Ağaçların bu bebeklik dönemi, sıra kendilerine gelinceye dek bazen 200 yıl bile sürebiliyor. Gün gelip de anne ağaç ömrünün sonuna ulaştığında, onun yere düşüp de açtığı aralıktan diledikleri kadar fotosentez yapmaya başlayabilirler. Metabolizmaları da değişim geçirmek zorunda kalır. Ağaçlar parlak ışığa dayanıklı ve onu kullanabilecek daha sağlam yapraklar ve iğneler oluşturur ve üç yıl sonra dümdüz yukarı doğru uzar. Kafalarına göre sağa sola yatan ve yukarı uzamak yerine oyalanan özgür ruhların ise şansları yoktur kendilerini bir kez daha gölgelerin içinde bulur. Tüm engelleri aşarak güzelce büyümeye, uzamaya devam eden genç ağaçlar yirmi sene geçmeden bir sabır testine daha tutulur. Merhum annenin komşuları da bu arada onun geride bıraktığı boşluğa dallarını uzatmaya başlamıştır. Genç kayınlar ve çamlar bir kez daha bu iri kıyım komşulardan birinin havlu atmasını bekleyecektir.
Araştırmalar, ağaçta beynin muadilinin kökler olduğunu söylüyor. Darwin, 1880 yılında yazdığı Bitkilerin Hareket Gücü adlı eserinde her bitkinin kendi programlama merkezi ile donatılmış binlerce kök ucuna sahip olduğunu yazmış. Yeni araştırmalar, ağacın hassas kök şebekesinin sürprizlerle dolu olduğunu gösteriyor.
Şimdiye kadar ağaçtaki tüm aktivitelerin kimya ile ilgili olduğu düşünülüyordu. Bizim de pek çok işlevimiz kimyasal elçiler tarafından düzenleniyor, bunda şaşılacak bir şey yok. Ama ya beyin? Nörolojik süreçler, yani kimyasal mesajların yanı sıra elektriksel akımlar da var mı? Bonn Üniversitesi Hücresel ve Moleküler Botanik Enstitüsü’nden Frantisek Baluska çalışma arkadaşlarıyla beraber kök uçlarında hayvanlardaki gibi beyin benzeri yapılar bulunabileceği fikrini savunuyor. Araştırmacılar, davranışlarda değişime sebep olan elektriksel sinyalleri ölçmüşler. Örneğin bir ağacın kökü, zehirli maddelere, delinmez taşlara ya da çok nemli toprağa rastlarsa durumu analiz ediyor ve büyüyen kökü kritik bölgelerin etrafından dolandırıyor. Bitki araştırmacılarının birçoğu bu çeşit davranışların akıl, hafıza becerisi ve duygu için bir veri havuzuna işaret ettiği konusunda şüpheci şimdilik.
Ancak bitkilerin evrimsel süreçlerinde, farklı iklim koşullarına ya da çevresel etkilere karşı geliştirdikleri çoğalma, korunma, beslenme gibi adapte olma becerileri, onlarda zekâ olduğunu düşünmemize neden oluyor. Bitkinin daha iyi suya, topraktaki minerallere ve güneş ışığına ulaşmak için gösterdiği esnek davranış biçimleri, birçok araştırmacının ortaya koyduğu bitkilerin de zekâya sahip olduğu tezini güçlü bir şekilde destekliyor.
Zekâ, hayatta kalmanın temel koşuluysa, biraz daha ileri giderek bitkilerin bizden daha zeki olduğunu bile düşünebiliriz. Milyonlarca yıldır geçirdikleri evrimleşme süreci sayesinde bugün bizden katbekat uzun yaşayabiliyorlar, öyle değil mi? 5 bin yaşını geçmiş ağaçlar var dünya üzerinde… Evrimleşirken, yavaşlamayı, hareketsiz olmayı “seçmiş” olmaları, bölünebilir parçalardan oluşmaları, koloniler halinde ortaklaşa bir yaşam sürüyor olmaları gerçekten çok değerli değil mi? Evrimsel süreçte problemleri çözerek hayatta kalmak bir zekâ belirtisi ise ormanda karşımıza çıkan kadim bir ağaçla kendimizi kıyaslayalım lütfen.
Ağaçlar biz olmadan da gayet iyi yaşayabilirler. Ancak onlar olmadan bizim neslimizin çabucak tükeneceği ortada. Türkçe’de ve başka pek çok dilde en aza indirgenmiş bir yaşam durumunu anlatmak için “ot gibi yaşamak” ya da “bitkisel hayat” deyimleri kullanıyoruz. Eğer bitkiler konuşabilseydi, belki de soracakları ilk soru bu olurdu: “Kime göre ot gibi?”
♻️
Haftanın Kitabı'nda Ceyhan Usanmaz, ağaçların bilgeliğine bir saygı duruşu niteliğindeki Richard Powers'ın 2019 Pulitzer Kurgu Ödüllü kitabı "Her Şeyin Hikâyesi" üzerine konuşuyor.
İnsanlar arasındaki iletişimin asli unsuru haline gelen sosyal medyada popüler olmuş bir tabire benzeterek soralım: Ağaçlar arası iletişim ağının ayrıntılarını kaç yaşında öğrendiniz? Köklerinin sarıldığı mantarların, ormandaki tüm ağaçları birbirine bağladığını; bu sayede birbirleriyle konuştuklarını, besinleri paylaştıklarını, su depoladıklarını, kaynakları bölüştüklerini ve tehlikelere karşı birbirlerini uyardıklarını...
Bir Alaca ol!
Kitaba genel bakış
Dimdik dur.
Dallarını güneşe uzat.
Bir ağaç ol!
Hepimiz ağaçlar gibiyiz:
Omurgamız, gövde;
derimiz, kabuk;
kalplerimiz ise öz odunu gibi
bize güç verir ve bizi destekler.
Ağaçlar da insanlar gibi sosyal varlıklardır.
Bilgi yaymak için kendilerince "konuşurlar";
besinleri ve kaynakları paylaşırlar.
Birbirlerine sığınak olur ve birbirlerini korurlar.
Birlikte dayanışma ile daha güçlüdürler.
♻️
Kendi adıma söylersem; nerede ve ne zaman olduğunu hatırlamıyorum ama bu bilginin en 'tatlı' ve bir taraftan da en 'güçlü' ifadesine bir çocuk kitabında rastlamıştım. Maria Gianferrari'nin yazıp Felicita Sala'nın resimlediği Bir Ağaç Ol! isimli bu çocuk kitabı (çev. Göyçen Gülce Karagöz, KÜ Çocuk, 2021), Ağaçlararası İletişim Ağı'nı (Wood Wide Web) anlatırken, aslında insanlarla ağaçlar arasındaki bağlantıyı da görünür kılmaya çalışıyordu. Daha çok görsel ağırlıklı bir kitap olmasına rağmen Bir Ağaç Ol!, o az tutulan metniyle çok şey anlatıyordu: "Kendine bir bak, yukarıda dallarla yapraklar, aşağıda kökler, ortada gövde; sen bir ağaçsın. Şimdi de etrafına bak. Yalnız değilsin. Birçok ağaçtan birisin. (...) Bir aile, bir toplum, bir yurt, bir evren. Herkes için bir yer var. Öyleyse bir ağaç ol. Çünkü hep beraber, bir ormanız."
XXXXXXXXX
Hani “Kirazlı Kaz Dağı değil” diyorlar ya, emin olun Kirazlı’da kesilen bir ağacın acısını sadece Kaz Dağlarında değil, Munzur’daki, Kuzey Ormanlarındaki, Salda’daki, Toroslardaki ağaçlar da hissediyor. Bir gün biz de hissedeceğiz…
🔻İda ismi, özellikle Homeros'un ünlü destanı İlyada'da geçer ve dağın en yüksek tepesi Zeus'a adanmıştır. Ayrıca, Yunan mitolojisinde İda, çeşitli tanrı ve tanrıçaların mekanı olarak da anılıyor. Kaz Dağları adı, bir diğer inanışa göre ise göktanrıya ulaşmak için sırtında kaz taşıyan bir hayvanla ilişkilendiriliyor. Kaz Dağları'nın en önemli özelliği ise Alpler'den sonra oksijenin en fazla olduğu yerler arasında bulunmasıdır.
Aeneas
Kral Ankhises ile Aphrodite'nin oğlu ve Troia kahramanlarından biri . Truva düştükten sonra şehirden kaçıp yeni bir yurt arayan Truvalılara önderlik etti. Önce sağ kurtulanlarla beraber Kaz Dağı'nın güneyindeki Antandros (Altınoluk) kentine gelip buradan gemi ile denize açılmışlardır.
Bu, hikayedeki tüm tanrıların ilahi olarak nasıl yaratıldığını, başka bir deyişle onlara bir hikayede nasıl "hayat" verildiğini, bizim et ve kan gerçekliğimizde nasıl hayat verilmediğini ileten mitin unsurudur.
⛰Edremit körfezi Yunanca : Αδραμυττηνός κόλπος , romanize : Adramyttinós kólpos, Türkiye'nin Balıkesir ilinde bir Ege körfezidir. edremit körfezi kuzey sahilinde bulunan küçükkuyubeldesinden kaz dağlarının içine doğru 3 km'lik bir yolculuktan sonra ulaşılan adatepe köyünden, denize bakan yamaca doğru giden ormanın içindeki patika ile ulaşıliyor.Tepesinde ese ruzgar ve lesbos adasina bakan kismi ile, ayni zamanda pers krali xerxes'in 5 milyonluk ordusunun gectigi yolu boydan boya goren bir yerdir, her tarafi zeytinlik..
❓Bir tarihi mekanın içine etmek için iki sebep olabilir. cehalet, nefret ve aşağılama bir arada. Etrafta, ayakta zor duran iki taş parçasının bile varlığını kabullenemeyen insanlar olduğunu bilmek insanın tüylerini diken diken eder.❗️
Kaynak: Bitkilerin Gizli Yaşamı, Peter Tompkins/Christopher Bird, 1973, Sungur Yayınları, Çev: Sulhi Dölek. Derleyen: Osman Kutlu. Çağdaş durmaz.
Bitkilerin duygularının varlığı konusunda 1939 yılında Kırlian çalışma yapmış. Kirlian fotoğrafçılığı, yüksek voltajlı, yüksek frekanslı, düşük amperli elektrik alanına dayalı aygıtlarla nesnelerden yayılan birtakım ışınımları fotoğrafik olarak saptamayı amaçlayan elektrografik fotoğrafçılık tekniğinin adı. Bu çalışmalar devam ede dursun, insan maddesel yapıları da hor kullanıyor. Dağları, taşları, kumları yok ediyor. Eko zincir etkileniyor, herkes her şey etkileniyor.
🔁
Truva düştükten sonra şehirden kaçıp yeni bir yurt arayan Truvalılara önderlik etti. Önce sağ kurtulanlarla beraber Kaz Dağı'nın güneyindeki Antandros (Altınoluk) kentine gelip buradan gemi ile denize açılmışlardır. Rüzgâr onları Kartaca'ya sürüklemiştir. Kartaca Kraliçesi Dido'nun bir süre misafiri olduktan sonra tekrar yola çıkarlar ve Orta İtalya'da karaya çıkarlar. Burada yerli Sabinlerle de karışarak Roma kentini kurarlar. Truva'daki Palladium adıyla bilinen heykeli beraberinde kaçırıp, kurulacak olan Roma kentinin bulunduğu yere diktiği belirtilir. Truva'da Hektor'dan sonra en büyük kahraman sayılırdı. Truva'ya bağlı Dardanosşehrinin prensiydi. Torunları Romulus ve Remus, Roma İmparatorluğu'nu kurmuştur.

Yunan mitlerine dayanan gevşek bir Kore animasyon dizisi izlemiştim. Eğlenceliydi.
XXXXXXXXXXXXXXXXXXXX
Müzik fasulyeye bile iyi geliyor!
24 September Tuesday, 2019
Şırnak Üniversitesinde görevli İranlı bilim insanı Dr. Öğretim Üyesi Yelderen Akhoundnejad, Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yıldız Daşgan ve lise öğrencileri, TÜBİTAK Lise Öğrencileri Araştırma Projeleri kapsamında müziğin fasulye bitkisi üzerindeki etkisini araştırdı.
Şırnak Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri Bölümü Dr. Öğretim Üyesi Akhoundnejad, yaptığı açıklamada, müziğin canlılar üzerindeki etkisinin yıllardır konuşulduğunu, bu nedenle bunu araştırmak istediklerini söyledi.
Bu doğrultuda, yüksek lisansını ve doktorasını tamamladığı Çukurova Üniversitesinde "Müziğin farklı ortamlardaki fasulye bitkisinin büyüme ve gelişimine etkisi" adlı çalışma yaptıklarını ifade eden Akhoundnejad, araştırmayı toprakta yetişen bitkilerde değil, topraksız tarımda uyguladıklarını belirterek, şu bilgileri verdi:
"Çalışmaları su kültürü ve vermikülit olarak iki ayrı ortamda gerçekleştirdik. Fasulye tohumunu önce viyollere ektik, fasulyeler çimlendikten sonra transfer ettik. Bitkilere 'hoagland' besin çözeltisi verdik. İki ayrı 9 metrekare kontrollü bitki yetiştirme odasında bitkiler su kültürü ve vermikülit tekniğinde yetiştirildi. İki ayrı iklim odasında da şartlar aynıydı, 16 saat aydınlık, 8 saat karanlık. 25 derece gündüz sıcaklığı, 18 derece gece sıcaklığı yüzde 60-70 nem mevcuttu. Genç bitki aşamasındaki fasulye bitkisine saat 10.00 ile 14.00 arasında belirlediğimiz düşük desibelde klasik müzik dinlettik. Odaların birine hoparlörle Yann Tiersen'in 'Comptine' adlı eserini dinlettik, diğerinde ise müziksiz kontrol yapıldı. Hassas terazilerle ölçümler yapıldı."
Çalışmanın, analizleriyle birlikte 6 ay sürdüğüne değinen Akhoundnejad, şöyle devam etti:
"Elde edilen bitkilerin morfolojik ölçümlerinde klasik müzik dinletilen bitkilerin büyüme hızları, yaprak sayıları, bitki boylarındaki değişimler, dinletilmeyen bitkilere oranla çok fazla. Yedi gün aralıklarla 5 ölçüm yapıldı. Ölçümlerin ortalamasına göre yaprak sayısı klasik müzik dinletilen bitkide yüzde 26,35, bitki boyu yüzde 13,02, fotosentez oranı ise yüzde 32,69 daha fazla. Biz bunu verim aşamasına taşımadık. Verim aşamasında uygulandığında da verimin artacağını düşünüyoruz çünkü yaprak sayısı arttığı için fotosentez miktarı da fazla olur ve bunlar verimi etkileyen unsurlar. Bitkinin yanı sıra klasik müzik ayrıca tozlanma yapan arı faaliyetlerini ve çalışan insanları da olumlu etkileyecektir."
- Az maliyetle çok verim
Akhoundnejad, klasik müzik dinletme yönteminin dünyada farklı şekillerde uygulandığını, çiftçilerin süt oranını artırmak için ineklere müzik dinlettiğini anlattı.
Bu yöntemle az maliyetle çok verim elde etmenin mümkün olduğunu ifade eden Akhoundnejad, "İnsan nasıl üzülünce, morali bozulunca sakinleşmek için müzik dinliyor, müzik rahatlatıyor, bitkinin de buna ihtiyacı var. Müziğin desibeli de önemli çünkü desibel arttıkça müziğin etkisi de farklılaşıyor. Verimi artırmak için sürekli farklı yöntemler uygulanıyor ancak hepsinin bir maliyeti var. Düşük maliyetle sadece iki hoparlörle de verim artırılabilir." diye konuştu.
https://www.tarimtv.gov.tr/tr/video-detay/muzik-fasulyeye-bile-iyi-geliyor-12438
XXXXXXXXXXXXXXX








Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Hallo 🙋🏼♀️