Es bedeutet "Neue Blume" in der äthiopischen Sprache.
Äthiopien, auch bekannt als Abessinien, ist auch das Land, in das Muslime migrierten, nachdem sie vor der Verfolgung durch die Polytheisten von Mekka geflohen waren.
Äthiopien oder Äthiopien, offiziell die Demokratische Bundesrepublik Äthiopien (amharisch: Ityopp'ya Federalawi Demokrasiyawi Ripeblik), ist ein großes ostafrikanisches Land am Horn von Afrika. Die Hauptstadt des Landes ist Addis Abeba, was in der lokalen Sprache "neue Blume" bedeutet. Sudan, Südsudan, Eritrea, Dschibuti, Somalia und Kenia sind Nachbarn von Äthiopien. Es ist das zweitbevölkerungsreichste Land auf dem afrikanischen Kontinent.
Äthiopien ist eines von nur zwei afrikanischen Ländern (das andere ist Liberia), das die europäischen Kolonialmächte besiegte und seine Souveränität als unabhängiges Land bewahren konnte. 1945 wurde es als erstes unabhängiges afrikanisches Land Mitglied der Vereinten Nationen. Die Unabhängigkeitserklärung der Küstenregion des Landes, die sich entlang des Roten Meeres erstreckt, unter dem Namen Eritrea als Ergebnis eines Referendums im Jahr 1993 führte dazu, dass Äthiopien vom Roten Meer abgeschnitten wurde und das Land zu einem Landstaat wurde.
Es ist möglich, die ersten historischen Dokumente, die Äthiopien erwähnen, auf etwa 5000 v. Chr. zurückzuführen. Es wird angenommen, dass die Pharaonen, die im Ersten Zeitalter die Herrscher des Königreichs Ägypten im Norden waren, der Küste des Roten Meeres in diese Region folgten, auf der Suche nach Gold, Elfenbein, Weihrauch und Sklaven. Der erste Staat, der im modernen Sinne auf dem Territorium Äthiopiens gegründet wurde, ist das Königreich D'mt, das im 8. Jahrhundert v. Chr. entstand. Mit dem Zusammenbruch des Königreichs D'mt im 1. Jahrhundert v. Chr. entstand im selben Jahrhundert das Königreich Aksum in der Region. Im Laufe der Zeit wurde das Königreich Aksum stärker und dehnte seine Grenzen neben Abessinien auf das heutige Eritrea, Dschibuti, den Sudan, Somalia und den Jemen auf der ArabischenHalbinsel aus.
Der äthiopische Staat ist das einzige Land auf dem afrikanischen Kontinent, das nicht von einigen europäischen Staaten kolonisiert wurde und seine Unabhängigkeit im Laufe seiner Geschichte bewahren konnte, wenn man nicht die Invasions- und Besatzungsbewegung von MussolinisItalien zwischen 1936 und 1941 mit einbezieht.
Mit dem Erfolg des Putsches gegen das äthiopische Reich durch den Derg (türkisch: Äthiopische provisorische Militärregierung) im Jahr 1974 wurde eine sozialistische Verwaltung im Land etabliert. In diesem Prozess wurden in vielen Bereichen Reformen durchgeführt, vor allem im Bildungs- und Gesundheitsbereich.
Der Ogadenkrieg zwischen den beiden Ländern begann 1977 aufgrund von Meinungsverschiedenheiten über die Kontrolle über Westsomalia mit der kurz zuvor gegründeten Siad Barre-Regierung in Somalia.
Die Sassaniden wurden in der Schlacht von Nihavend während der Herrschaft Umars besiegt und 651 vernichtet.
Xxx
Der Prophet sagte zu seinen Gefährten: "Wenn ihr wollt, geht nach Abessinien. Denn in seinem Land ist ein Herrscher am Werk, der niemanden unterdrückt. Es ist ein Land der Rechtschaffenheit und Ehrlichkeit. Bleib dort, bis Gott es dir leicht macht.Auf diese Empfehlung hin brach im Jahr 615 eine muslimische Karawane, bestehend aus elf Männern und vier Frauen, vom Hafen von Shuaiba nach Abessinien auf. Wichtige Namen aus der islamischen Geschichte wie Ruqiyya, die Tochter von Hadhrat Uthman und seiner Frau Rasulullah, Mus'ab b. Umayr, Zubayr b. Awwam, Abdurrahman b. Awf, Abu Salamah und seine Frau Umm Salamah wurden in die Prozession aufgenommen.
“Ben Allah’tan Başka Kimseye Secde Etmem!”
Habeşistan’a hicret eden Müslümanların, Habeş ülkesine varıp Kral Necaşi’nin huzuruna çıktıklarında Hz. Osman’ın (r.a.) krala verdiği müthiş cevap...
Habeşistan Hicreti ve Âdil Hükümdar Necaşi Ashame
Resûlullah (sav)’in peygamber olarak gönderildiği miladî 7. yüzyılda, başta Bizans ve Sâsânî imparatorlukları olmak üzere birçok devlet hüküm sürmekteydi. Bu devletlerden biri de, Doğu Afrika’da bulunan, hükümdarı ve halkının çoğu Hristiyan olan Habeş Krallığı’ydı. O sıralarda Habeşistan’da adaletiyle ve dinine bağlılığıyla tanınan Necaşi Ashame hüküm sürmekteydi.
‘Necaşi’ kelimesi: Sâsânî hükümdarlarına ‘Kisra’, Bizans hükümdarlarına da ‘Kayser’ denilmesi gibi; Habeşistan hükümdarlarına verilen bir unvandır.
Resûlullah (sav), Habeşistan’ı İşaret Ediyor
Resûl-i Ekrem (sav); tevhid ile şirki keskin çizgilerle tefrik eden İslâm davetini tebliğ edince Mekke’nin önde gelen kabilelerine mensup Hz. Ebubekir, Hz. Osman, Hz. Ali, Abdurrahman b. Avf, Cafer b. Ebi Talib ve eşi Esma bint. Ümeys, Sad b. Ebi Vakkas, Ebu Ubeyde b. Cerrah, Zübeyir b. Avvam, Said b. Zeyd ve eşi Fatıma bint. Hattab, Talha b. Ubeydullah, Erkam b. Ebi’l-Erkam, Ebu Huzeyfe ve eşi Sehle bint. Süheyl b. Amr, Ayyaş b. Ebi Rebia ve Mus’ab b. Umeyr (r. anhuma) gibi birçok kişi Resûlullah’ın davetini tasdik ederek İslâm’ın saflarına katıldı.
İslâm’ı kabul edenlerin arasında Mekke’nin soylu ailelerinden olanların yanı sıra; zayıf ve köle Müslümanlar da bulunmaktaydı. Bunların arasında Bilal b. Rabah, Abdullah b. Mesud, Yasir, Sümeyye, Ammar b. Yasir ve Habbab b. Eret (r. anhuma) gibi işkencelere, hakaretlere, açlığa ve susuzluğa göğüs germiş iman âbidesi sahabiler vardı.
Türlü türlü işkencelere maruz kalan sahabiler, bir çıkış yolu arıyorlardı; fakat ellerinden bir şey gelmiyordu. İşkencelere sadece köle ve zayıf Müslümanlar değil; sırf Allah’a ve Resûlu(sav)’e iman ettiği için soylu kabilelere mensup sahabiler de anne-babaları ve yakınları tarafından işkencelere maruz kalıyordu. Olanları büyük bir üzüntüyle müşahede eden Resûl-i Ekrem (sav), işkenceye maruz kalan sahabilere Habeşistan’ın âdil hükümdarı Necaşi Ashame’nin ülkesini işaret ederek şöyle dedi: “Orada ülkesinde hiç kimseye zulmedilmeyen bir hükümdar iş başındadır; gidin ve Allah içinde bulunduğunuz durumdan bir çıkış yolu gösterinceye kadar o doğruluk ülkesinde kalın.”
Müslümanların, Habeşistan’a Hicreti
Nübüvvetin 5. yılında aralarında Hz. Osman, Resûlullah(sav)’ın kızı Hz. Rukiyye, Abdullah b. Mesud, Osman b. Maz’un, Ubeydullah b. Cahş ve eşi Ümmü Habibe, Mus’ab b. Umeyr, Abdurrahman b. Avf, Ebû Seleme ve eşi Ümmü Seleme, Ebu Huzeyfe ve eşi Sehle bint. Süheyl’in de (r. anhuma) bulunduğu dördü kadın olmak üzere 15 sahabi Habeşistan’a hicret etmek üzere yola çıktı. Hicret eden sahabiler, Habeşistan’a vardıklarında Necaşi tarafından çok güzel karşılanmıştı.
Bir müddet sonra Mekkelilerin Müslüman olduğu şayiası koparılınca, hicret eden sahabiler Mekke’ye dönmüş; fakat şayianın doğru olmadığını anlamışlardı. Bunun üzerine nübüvvetin 6. yılında, Cafer b. Ebi Talib liderliğinde eşi Esma bint.Umeys’in de aralarında bulunduğu 18’i kadın 80’den fazla sahabi tekrardan Habeşistan’a hicret etti.
Habeşistan hicreti, davet ve tebliğin önünü açması bakımından büyük bir önem arz etmektedir. Esasen hicretin amacı da budur.
Mekkelilerin, Amr b. Âs ve Abdullah b. Ebi Rebia’yı Necaşi’ye Göndermesi
Müslümanların Habeşistan’a gidişini hazmedemeyen Mekkeliler, Necaşi’ye sığınan Müslümanları teslim almak için “Arapların Dahisi” olarak tanınan Amr b. Âs ve Abdullah b. Ebi Rebia’yı Habeşistan’a gönderdi.
Mekkelilerin; Necaşi’nin yakın dostu, hitabet ve siyasî zekâsıyla öne çıkan Amr b. Âs’ı Habeşistan’a göndererek iyi bir siyasî hamle yaptığını söyleyebiliriz. Fakat Amr b. Âs ve Abdullah b. Ebi Rebia’nın karşısında: Müslümanların temsilcisi olarak etkili hitabeti, selis ifadeleri ve tavizsiz duruşuyla öne çıkan Resûlullah’ın amcasının oğlu, Haşimoğulları’nın lideri Ebû Talib’in oğlu Hz. Cafer b. Ebi Talib (ra) vardı.
Yüklü miktarda hediyelerle Habeşistan’a gelen Amr b. Âs ve Abdullah b. Ebi Rebia’dan oluşan Mekke heyeti; Kral Necaşi’ye, keşişlere ve Necaşi’nin yakınında bulunan devlet adamlarına hediyeler takdim ederek onları baskı altına almayı amaçlıyordu.
Cafer b. Ebi Talib’in, Amr b. Âs’ı Bozguna Uğratması
Mekke’den getirdiği hediyeleri Necaşi’ye sunan Amr b. Âs, Necaşi’ye dönerek söze şöyle başladı: “Ey Yüce Kral! İçimizden bazı cahiller memleketlerinden kaçarak size sığındılar. Bunlar babalarının dinini terk etmiş olan kimselerdir. Buraya geldiklerinde sizin dininize de girmiş değillerdir. Bunlar, sizin de bizim de hiç bilmediğimiz, kendi icat ettikleri yepyeni bir din getirdiler. Onları almak için bizi buraya gönderenler, kabileleri içerisinde makam ve mevki sahibi olan saygın kimseler, bizzat onların babaları, amcaları ve akrabalarıdır. Sizden, bunları iade etmenizi isterler.”
Necaşi’nin yanında bulunan keşişler de, Amr b. Âs’ın bu sözleri üzerine Necaşi’ye, Müslümanların onlara teslim edilmesi gerektiğini ifade ettiler.
Necaşi, Amr b. Âs’ın ve keşişlerin bu sözleri üzerine sinirlenerek şöyle cevap verdi: “Hayır, Allah’ın adına yemin ederim ki, madem bunlar sığınmak için başka birini değil de beni tercih ettiler, memleketime gelerek burada yerleştiler, şu iki adamın iddia ettiklerini onlara sormadan, kendilerini kesinlikle teslim etmem.”
Bunun üzerine Necaşi, kendi ülkesine sığınan sahabilerin huzuruna çağrılmasını istedi. Necaşi, huzuruna gelen sahabilere “Sizin memleketinizi terk etmenize sebep olan ve benim veya şu milletlerden herhangi birinin dinine girmenizi engelleyen durum nedir?” diye sordu.
Müslümanları temsilen Hz. Cafer b. Ebi Talib, sözlerine şöyle başladı: “Ey Yüce Kral! Biz cahiliyye döneminde putlara tapan, ölü eti yiyen, her türlü fuhşu yapan, akrabalık bağlarını koparan, komşuluk bağlarına riayet etmeyen, kuvvetlinin zayıfı yediği bir toplumduk. Allah bize içimizden nesebini, dürüstlüğünü, emanete riayetini ve iffetini çok iyi bildiğimiz bir elçi gönderene kadar durumumuz değişmemişti.”
Cafer b. Ebi Talib’in cahiliyyeye dair anlattıkları, Necaşi’yi çok etkilemişti. Sözlerine şöyle devam etti Cafer b. Ebi Talib: “Bu elçi bizi, Allah’ın birliğine inanmaya, sadece O’na ibadet edip onun dışında tapmış olduğumuz putları ve taşlara tapmayı terk etmeye davet etti. Bizlere doğru söylemeyi, emanete riayet etmeyi, hısım akrabayı ziyaret etmeyi, komşuluk hakkını eda etmeyi, kan dökmemeyi ve Allah’ın haram kıldığı şeylerden kaçınmayı emretti. Biz de O’nun Allah’tan getirmiş olduklarına inandık. O’nu tasdik edip, O’na tâbi olduk. Sadece Allah’a ibadet edip O’na hiçbir şeyi ortak koşmadık. Bize haram kıldığı şeyleri haram; helâl kıldıklarını da helâl kabul ettik.”
Cafer b. Ebi Talib, “Bütün bunlar bizim hoşumuza gitti ve bunları yapmaya başladık; ama hemen ardından, bizi kendi yurdumuzu terk etmek ve senin ülkene sığınmak zorunda bırakan kendi yurttaşlarımızın işkence ve zulümleri başladı. Biz tüm seçeneklerimiz arasından seni seçtik, zira senin yanında bize hiçbir kimsenin zulmetmeyeceğini ümit ediyorduk.” diyerek konuşmasını nihayete erdirdi.
Cafer b. Ebu Talip (r.a.) özetle şunları söylemişti: "Biz, cahil bir kavimdik. İçki içer, kumar oynar, zina eder, insan öldürürdük. Bütün kötülükleri irtikâp eder; fakat tek faziletli iş işlemezdik. Allah (c.c.), içimizden bir peygamber gönderdi. O bize doğru yolu gösterdi. Bizi her türlü kötülükten çekip çıkardı ve her türlü faziletle donattı."
Hıristiyan olan Necaşi Eshame, Hz. İsa (a.s.) ve Hz. Meryem'i sordu. Cafer (r.a.), hicretlerinden hemen önce inen Meryem sûresini okudu. O okudukça Necaşi'nin gözlerinden yaşlar akıyordu. Sonunda eğilip yerden ince bir çöp aldı ve tarihe geçen şu sözleri söyledi: "Allah'a yemin ederim ki, sizin peygamberinize nazil olanlarla, Hz. İsa'ya inenler arasında şu çöp kadar dahi fark yoktur!.."
Bunun üzerine Necaşi, Cafer b. Ebi Talib’e “O elçinin Allah’tan getirdiğinden bildiğin bir şey var mı?” diye sordu. Bunun üzerine Cafer b. Ebi Talib, Meryem sûresini okumaya başladı. Cafer b. Ebi Talib’i pürdikkat dinleyen Necaşi ve keşişler, sakalları ıslanıncaya kadar ağladılar.
Ardından Necaşi, sahabilere dönerek:
“Bu, İsa’nın getirdikleriyle aynıdır, ikisi de bir kaynaktan çıkıyorlar. Gidin! Allah’ın adına yemin ederim ki, onları size kesinlikle teslim etmem.” dedi.
Resûl-i Ekrem(sav)’in, Necaşi’ye Gönderdiği İslâm’a Davet Mektubu
Resûlullah (sav), Hicretin 7. yılında (miladî 628) Bizans, Sâsânî, Mısır, Gassan, Bahreyn, Umman, Yemen ve Habeşistan hükümdarlarına İslâm’a davet mektupları gönderdi. Resûl-i Ekrem(sav), Habeşistan’a mektubu Necaşi’ye ulaştırması üzere Amr b. Ümeyye ed-Damrî’yi (ra) görevlendirdi.
Amr b. Ümeyye ed-Damrî (ra), görevlendirildiği üzere Habeşistan Hükümdarı Necaşi’ye giderek mektubu okudu, teslim etti. Necaşi de, Resûl-i Ekrem(sav)’in elçisini çok güzel karşıladı, hediyeler takdim etti. Necaşi, Resûlullah(sav)’in kendisine gönderdiği İslâm davetini kabul ederek Müslüman oldu. Ülkesine sığınan Müslümanları, Amr b. Ümeyye ile birlikte, beraberinde Resûl-i Ekrem(sav)’e verilmesi üzerine birçok hediye de vererek iki yelkenli bir gemi ile Medine’ye yolcu etti.
Resûlullah(sav)’i görmediği hâlde O’na iman eden, ülkesine sığınan sahabileri canı pahasına müşriklere karşı muhafaza eden âdil hükümdar Necaşi Ashame; hicrî 9. yılda (m. 630) vefat etti. Resûl-i Ekrem (sav), Necaşi’nin gıyabi cenaze namazını kılıp ona dua etmiştir.
Kaynakça
Muhammed Hamidullah, İslâm Peygamberi, Beyan Yay.; Münir Muhammed Gadban, Nebevî Hareket Metodu, Düşün Yay.; TDV İslâm Ansiklopedisi, “Necâşî Ashame” maddesi.
Xx"Rahman ve Rahîm olan Allah'ın adıyla!
Allah'ın Resûlü Muhammed'den Habeşistan kralı Necaşi Ashâm'a!
Selâm senin üzerine olsun. Yegâne güç ve kudret sahibi Kuddûs, Mü'min ve Müheymin olan Allah'a hamd ediyorum. Şehâdet ederim ki İsa, Allah'ın ruhu ve kelimesidir. Onu bakire, saf, temiz ve namuslu Meryem'in rahmine ilkâ etmiştir ve böylece Meryem, İsa'ya gebe kalmıştır. Âdem'i de eliyle ve yine nefhasından yaratmıştır. Seni bir ve ortaksız olan Allah'a inanmaya davet ediyorum. Onun taati üzerinde yardımlaşmaya, O'na tâbi olmaya, O'na ve benim getirdiğime iman etmeye davet ediyorum.
Ben Allah'ın Resulüyüm. Sana amcamın oğlu Cafer ile beraberindeki Müslümanları gönderdim. Onlar sana geldiklerinde kendilerini misafir et. Kibirden sakın. Seni ve askerlerini Allah'a inanmaya davet ediyorum. Ben vazifemi tebliğ ettim, nasihatte bulundum. Benim nasihatimi kabul ediniz.
Selâm hidayete tâbi olanların üzerine olsun"
NECAŞİ'DEN HZ. PEYGAMBER"E (SAV) CEVABÎ MEKTUP
"Rahman ve Rahîm olan Allah'ın adıyla!
Necaşi Asham b. Ebcer'den Allah'ın Resûlü Muhammed'e. Ey Allah'ın Peygamber'i! Allah'ın selamı, rahmet ve bereketi senin üzerine olsun. Allah'tan başka ilâh yoktur. O Allah ki beni İslâm'a hidayet etmiştir. Ey Allah'ın Resûlü! İsa ile ilgili sözlerini içeren mektubun bana erişti. Göklerin ve yerin rabbine and içerim ki İsa senin söylediğin gibidir, fazlası değildir. Biz senin bize gönderdiğini tanıdık. Onları, amcanın oğlunu ve arkadaşlarını misafir ettik.
Şehâdet ederim ki sen Allah'ın resûlüsün, doğrusun ve Allah tarafından da tasdik edilmişsindir. Sana ve amcanın oğluna biat ettim ve onun eliyle âlemlerin rabbine teslim oldum.
Ey Allah'ın Rasûlü! Sana Erîha b. Ashâm b. Ebcer'i (yani oğlumu) gönderiyorum. Sana gelmemi istersen, gelirim. Şehâdet ederim ki senin söylediklerin haktır.

En önemli özellikleriyse büyük kaya bloklarına oyularak yapılmaları, kiliselerin aslında tek parçalık devasa bloklar olması. Bu mimari harikalar dünyanın her yerinden ziyaretçiyi kendine çekiyor. Etiyopya, 4’üncü yüzyılda Hıristiyanlığı ilk benimseyen bölgelerden biri olmuştu. Günümüzde ise nüfusun yüzde 43’ü Ortodoks, yüzde 18’i Protestan, yüzde 34’ü Müslüman. Geri kalanı ise geleneksel inançlarını sürdürüyor. Lalibela’nın kiliseleri özgün mimari tarzlarıyla bana, Rodin’in “ben taştan fazlalıkları atıyorum, geriye heykel kalıyor” sözlerini anımsatıyor. Burada kiliseler farklı yerel özellikler gösteriyor; yerler halıyla kaplı, İsa heykeli önünde secde ediliyor, sanki farklı âdetler uyum içinde bir araya geliyor.
Xxxx
Cristóvão da Gama - Habeşistan'ın Kurtarıcısı

Vasco da Gama 1498 yılında Hindistan'a ulaştığında Portekizliler, öncü rol oynayacakları yeni bir düzen kurmak amacıyla öncelikle yerel ticareti yok etmeye başladılar. Ancak ortaya çıktığı üzere, bu tür planları hayata geçirebilmek için bölgede müttefiklere sahip olmak gerekiyor. Ve Portekizliler onları buldu...

Portekiz Kralı I. Manuel
Kral Manuel I'in tebaasının pek fazla seçeneği olmadığını söylemek gerekir: Osmanlılarla yirmi yıldır Hint Okyanusu'nun kontrolü için yürüttükleri savaşta (Portekizliler buraya geldikten sonra, yerel sultanlar Büyük Türk'e karşı saf tutmuştu - küstah yeni gelenlere başka hiç kimse karşı koyamamıştı), Portekiz Kralı'nın tek müttefiki, bölgedeki tek Hıristiyan devlet olan Etiyopya (o zamanlar Habeşistan) olabilirdi.

Habeşistan İmparatoriçesi Yleni.
O dönemde Habeşistan'ın, kökeni Kral Süleyman ve Seba Melikesi'ne dayanan bir hanedan tarafından yönetildiğini söylemek gerekir. Bu arada, bu oldukça haklı bir iddiadır: MÖ 8. yüzyıldan itibaren, bugünkü Yemen topraklarında bulunan Sebe Krallığı'ndan gelen bir koloni vardı. Negus Negeste'nin imparatorluğu 15. yüzyıl boyunca başarılı bir şekilde genişledi, her taraftan sınır komşusu olan ve hatta onlara vasallık uygulayan "İslam savaşçılarına" başarıyla direndi.

Ahmed Gran kariyerinin başında
Ancak iklim değişti, Oromo ve Somali kabileleri imparatorluğun sınırına, bugünkü Somali topraklarına akın ettiler, aynı zamanda Portekizlilerin darbeleri altında Zeila'dan gelen denizciler ve tüccarlar işsiz kaldılar, deniz ticaretinin gerilemesiyle deve sürücüleri ve kervancılar yoksullaştılar. Ve cihadı vaaz eden Sufiler ve cihadı vaaz eden Osmanlılar, topçu, bu farklı insan kitlesi güçlerini kullanacak bir yer buldu.
Yetenekli askeri lider, Gran (Solcu) lakaplı İmam Ahmed bin İbrahim el-Gazi, Adal'ın resmî Sultanı Ebubekir I döneminde iktidarı ele geçirdiğinde asker sıkıntısı çekmedi. 1525 yılında saltanatı işgal eden Habeş ordusunu ilk kez bozguna uğrattı.
'' Bu dünyaya iki aglamanin arasinda geliyoruz,dogum ve ölüm.Ikisinde de aglayarak,yasadigimiz bu birgünü dünyanin icinde aglamadan gecirecegimiz bir günü mutluluk icin,mutluluk hirsizi olmak icin ugrasarak gecirin cünkü eger stres ve mutsuzla devam ederseniz bilin ki o sizi hasta edecek.Elindekinin kiymetini bilerek, sükür ederek yasamayi ögrenin! ''



Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Hallo 🙋🏼♀️