15 Mayıs 2025 Perşembe

Armauer Hansen;Cüzzam (Lepra)

1876’da Norveçli bilim adamı Armauer Hansen tarafından keşfedilen cüzzam mikrobu öncelikle, deri ve siniri tutarak belirtilerini gösteren kronik seyirli bir enfeksiyon hastalığıdır. 

Gerhard Armauer Hansen

Gerhard Henrik Armauer Hansen (29 Temmuz 1841, BergenNorveç - 12 Şubat 1912) 1873 yılında cüzzamın etken maddesi olarak Mycobacterium leprae bakterisini tanımlamasıyla tanınan Bergen doğumlu doktor.

Hansen epidemiyolojik çalışmalarını temel alarak cüzzamın spesifik sebepleri olan spesifik bir hastalık olduğu sonucuna vardı.

1873 yılında, tüm hastalarının dokularında Mycobacterium leprae keşfettiğini duyurdu.

(Düz veya hafif kıvrık çomakçık şeklinde bir bakteri.)

M.leprae (kırmızı boyanmış çubuklar) mikroskop görüntüsü,

cüzzam nedir? bir bakın arkadaşlar

                 

  • Cüzzam: 
    Mycobacterium leprae adlı bir bakteri tarafından meydana getirilen bulaşıcı bir 
    bakteri enfeksiyonunun neden olduğu bir hastalıktır. 
    Cüzzam, cildi, periferik sinirleri, üst solunum yollarını, gözleri ve testleri etkileyebilir.

Kur'an-ı Kerim'de adı geçen peygamberlerin yaklaşık kronolojik sırası şöyledir: Âdem, İdrîs, Nûh, Hûd, Sâlih, İbrâhim, Lût, İsmâil, İshak, Ya'kūb, Yûsuf, ___'Eyyûb''__, Şuayb, Mûsâ, Hârûn, Zülkifl, Dâvûd, Süleymân, İlyas, Elyesa', Yûnus, Zekeriyyâ, Yahyâ, Îsâ ve MuhammedBu sıralama, peygamberlerin Kur'an'da geçtiği zaman dilimine göre yaklaşık bir kronolojiyi temsil eder. 

                                                                        Şeytan, Eyüp’e cüzzam bulaştırıyor.

Lepra, Titelblatt von Spedalskhed, veröffentlicht in Dänemark, 1895

Hz. Eyyüb'dür (Hz. Eyüp), Allah'a olan sabrını göstermek için cüzzam gibi deride irinli yaralar çıkaran bir hastalığa yakalanmıştır. Bu hastalığa sabırla katlanan ve eşi Rahime Hatun ile birlikte uzun yıllar bir mağarada yaşayan Hz. Eyyüb, nihayetinde Allah'ın emriyle ayağını yere vurarak çıkan şifalı su ile iyileşmiştir. 

İbrânîce Kitâb-ı Mukaddes’te adı İyyôb (İyyôv) şeklinde geçer.

Eyyûb’u denemek için rabden izin alır. Daha sonra Eyyûb’un ayak tabanından tepesine kadar bütün vücudunda kötü çıbanlar çıkar. Eyyûb çıbanları kazımak için bir çömlek parçası alır ve küller içinde oturur. Onun bu durumuna çok üzülen karısı, “Sen hâlâ mı kemalini sıkı tutmaktasın? Allah’a lânet et de öl” der; fakat Eyyûb, “Ahmak karılardan biri nasıl söylerse sen öyle söylüyorsun. Nasıl? Allah’tan iyilik kabul edelim de kötülük kabul etmeyelim mi?” diye cevap verir ve Allah’a isyan etmez.

Kur’ân-ı Kerîm’de Eyyûb’a vahiy gönderildiği,

*Sad,41:Kulumuz Eyyûb’u da hatırla. Hani o Rabbine: “Şeytan bana hastalığım sebebiyle yorgunluk, bitkinlik ve acı vermektedir” diye serzenişte bulundu.

*Enbiya,83 :Eyyûb’u da hatırla. Hani o Rabbine: “Hastalanıp sıkıntıya düştüm. Sen ise merhametlilerin en merhametlisisin!” diye yalvarmıştı.

*Sâd,42:Allah'ın Hz. Eyyûb'a "Ayağını yere vur. İşte sana yıkanacağın, içip şifa bulacağın serin bir su!" diyerek şifa verdiği ifade edilir. 

Sâd,44:Eyyûb’un yemini vardı. Ona: “Eline bir demet sap al, onunla hanımına vur da yemini bozma” dedik. Gerçekten biz onu sıkıntılara karşı sabırlı bulduk. 

Ayrıca Hz. Eyüp'ün Beyrut'ta 'Eyüp otu' olarak bilinen bitkiyi bulduğu ve onunla er-Remletu'l-Beydâ sahilinde yedi kez yıkandığı anlatılır.

Hiob bedeckt mit Geschwüren


En eski salgınlardan bir diğeri cüzzam. İlk kayıtları Mısır'a, MÖ 1500 yıllarına gidiyor. Mısırlılar ona "ölümden önce ölüm" demişler. Avrupa'ya, Büyük İskender'in Hindistan seferinden, Pompei'nin de Küçük Asya seferinden dönüşüyle taşınmış. İncil'de İsa'nın ve havarilerinin cüzzam tedavisinde gösterdiği mucizelere ilişkin vakalar var. Ama bir salgın olarak 12. yüzyılın sonunda ortaya çıkmış ve ancak 15. yüzyılda ortadan kalkmış. Eski Çin ve Hindistan'da cüzzamlılar hemen öldürülür ya da yakılırmış, Avrupa'da ise toplumdan tecrit edilmişler, ya kaderlerine bırakılmışlar ya da hastanelere yerleştirilmişler. İlk hastaneler böyle ortaya çıkmış. Veba kadar olmasa da, cüzzam da Avrupa sanat ve edebiyatında etkili ve kalıcı bir metafor olmuş.






Uygulama ilk olarak Eski Ahit’te kaydedilmişti, burada birkaç ayet cüzzamlılar için izolasyon emrediyordu. Tevrat’ta İsrailoğullarına cüzzamlılardan uzak durmaları emredilmişti. İncil’de de bu hastalık ayrıntılı bir şekilde tarif ediliyordu.

Tarihi milattan önce 2000’li yıllara dayanan ve günümüzde etkili tedavisi olsa da 20. yüzyıla kadar dünyanın en korkulan hastalıklarından biri sayılan “cüzzam” (lepra) hâlâ binlerce kişinin hayatını etkiliyor.

Sol: İsa bir cüzzamlıyı iyileştiriyor, Bizans minyatürü. Sağ: Sırtında korna taşıyan bir cüzzamlı İsa'ya yaklaşıyor, 1000 yılı dolaylarına ait bir elyazmasından.
Cüzzam sanatında İsa'yı, Meryem'i, havarileri ve azizleri, İncil'de de anıldığı gibi, hep hastalara şifa dağıtırken, mucizeleriyle onları sağaltırken görüyoruz. "Sanatta ve Edebiyatta Cüzzam" adlı çalışmasında Grön, cüzzam hamisi 10’dan fazla aziz sayıyor.Ne var ki, cüzzam konusunda en önde gelen aziz, St. Antonius. 15. yüzyıldan itibaren birçok ünlü Batı sanatçısı, Antonius'un Şeytan-Kraliçe tarafından baştan çıkarıldığı efsaneye kapılmış: Schongauer, Cranach, Michelangelo, Bosch, Grünewald, Huys, Corinth, Ernst, Dali... Grünewald'ın hayranlık uyandıran Isenheim Altarı'nda tablo St. Antonius'la birlikte bir cüzzamlıyı da resmediyor. Bir de tabii Bosch'un muhteşem Aziz Antonius'un Baştan Çıkışı triptiğini kaydetmek gerekir.

Cüzzam resimlerinde şifa arayan figürler de genellikle İncil'de rastlanan ilahi kimseler: Eyüp ve Lazarus. Eyüp, Tanrı'nın buyruğuyla İblis'in mahvettiği bir peygamber. Sonunda cüzzam oluyor, ama Tanrı'nın ihsan ettiği şifalı sularla yıkanarak ölümden kurtuluyor. Lazarus ise bir aziz. Onu da ölümünden dört gün sonra İsa diriltiyor. Lazarus'un cüzzamla ilişkisi, asıl, 11. yüzyılda, "Kutsal Topraklar"ı Müslüman güçlerden almak amacıyla düzenlenen Haçlı Seferleri’nden sonra efsaneleşiyor. Kutsal topraklarda cüzzama yakalanan Hıristiyanlardan, St. Lazarus Şövalyeleri tarikatı kuruluyor. Ve cüzzamdan çürüyüp canavarlaşmış bu şövalyeler Haçlı ordularına katılıyor. "Yaşayan Ölüler" olarak anılıyorlar. Kudüs’ü Haçlılardan kurtaran Selahaddin Eyyübi de, düşman savaşçılar olmasına rağmen bunlardan hayatta kalanlara şefkat ve merhamet gösteriyor.


                                                  Karantina uygulanan ilk hastalık cüzzam olmuştu                                     

Virüs bulaşmış kişilerin sağlıklı insanlardan ayrı tutulması, bildiğimiz kadarıyla ilk defa cüzzamlı insanlara uygulanmıştı.


               Assisili Francis, cüzzam hastanesinde hastaları iyileştiriyor. La Franceschina adlı elyazması içinde, ykl. 1474.

                                                           

Cüzzam sanatında İsa'yı, Meryem'i, havarileri ve azizleri, İncil'de de anıldığı gibi, hep hastalara şifa dağıtırken, mucizeleriyle onları sağaltırken görüyoruz. "Sanatta ve Edebiyatta Cüzzam" adlı çalışmasında Grön, cüzzam hamisi 10’dan fazla aziz sayıyor.Ne var ki, cüzzam konusunda en önde gelen aziz, St. Antonius. 15. yüzyıldan itibaren birçok ünlü Batı sanatçısı, Antonius'un Şeytan-Kraliçe tarafından baştan çıkarıldığı efsaneye kapılmış: Schongauer, Cranach, Michelangelo, Bosch, Grünewald, Huys, Corinth, Ernst, Dali... Grünewald'ın hayranlık uyandıran Isenheim Altarı'nda tablo St. Antonius'la birlikte bir cüzzamlıyı da resmediyor. Bir de tabii Bosch'un muhteşem Aziz Antonius'un Baştan Çıkışı triptiğini kaydetmek gerekir.

Sabranlı Aziz Elzear üç Cüzzamlıyı iyileştiriyor, c.1373


                                                   ###########


Hospitalier Şövalyeleri: 

Hasta Bakıcılıktan Şövalyeliğe Geçiş Yapan 

Tarikatın İlginç Öyküsü


Rodos Şövalyesi, dini alışkanlık (on beşinci yüzyıl) ve zırh (on dördüncü yüzyıl), mezar taşlarından sonra.

Tarihçe
Hospitalier Şövalyesi veya Hastane Şövalyesi, ilk olarak Kutsal Topraklarda kurulduklarında Tarikat Şövalyelerini kapsayan ve Kutsal Topraklar kaybedildiğinde ve Kudüslü Aziz John Tarikatı Rodos'a ve ardından Malta'ya yerleştiğinde genel bir terim olarak onlara bağlı kalan bir terimdir. Bu asker-keşişlere daha sonra Rodos Şövalyesi deniyordu[ 1310'da Rodos'a yerleştirilmelerinden sonra Malta şövalyesi[ 1530'da Malta'ya yerleştirildikten sonra.

Lazarus Şövalyeleri Kimlerdir?

Lazarus Şövalyeleri, diğer adıyla Aziz Lazarus Askerî ve Hospitaler Tarikatı (Latince: Ordo Militaris et Hospitalis Sancti Lazari Hierosolymitani), Orta Çağ’da kurulan bir Hristiyan askerî ve hospitaler tarikatıdır. 

Kuruluş ve Amaçlar

  • Kuruluş: Lazarus Tarikatı, 12. yüzyılın başlarında Kudüs’te, özellikle cüzzam (leprosy) hastalarına yardım etmek amacıyla kuruldu. Kuruluş tarihi kesin olarak bilinmemekle birlikte, ilk belgeler 1119 yılına kadar uzanır.
  • Amaçlar: Tarikatın ana amacı, cüzzam hastalarına bakmak ve onları tedavi etmekti. Ayrıca Haçlı Seferleri sırasında Hristiyan hacıları korumak ve Müslümanlara karşı savaşmak gibi askerî görevleri de vardı.

Tarihî Gelişim

  • Kudüs: İlk başlarda Kudüs’te kurulan Lazarus Tarikatı, burada cüzzam hastaları için hastaneler ve barınaklar inşa etti.
  • Avrupa: Kudüs’ün düşmesinden sonra tarikat, Avrupa’ya yayıldı. Fransa, İtalya ve İngiltere gibi ülkelerde önemli merkezler kurdular.
  • Fransa: 13. yüzyılda Lazarus Tarikatı, Fransa’da güçlü bir varlık kazandı. Fransa Kralı VIII. Louis, 1265 yılında tarikatın himayesine girdi ve onlara birçok ayrıcalık tanıdı.

Önemli Notlar

  • Hospitaler Geleneği: Lazarus Şövalyeleri, diğer hospitaler tarikatlar gibi (örneğin, St. John Şövalyeleri) hastalara ve ihtiyaç sahiplerine yardım etmeyi öncelikli hedef olarak belirlemiştir.
  • Cüzzam Hastaları: Tarikat, özellikle Orta Çağ’da yaygın ve korkulan bir hastalık olan cüzzamın tedavisi ve hastalarına bakımı konusunda öncü olmuştur.

Filistin’de kurulan Kudüs Krallığı’nın ilk yıllarında iki tarikatin yıldızı parlar. Bunlar Templier ve Hospitalier tarikatlarıdır.

St. Jean Kilisesi'nin başrahibi Gerard, Kudüs'te hasta hacılara hizmet vermek amacıyla bir hastane kurarak "Hospitalier Şövalyeleri" veya "St. Jean Şövalyeleri" olarak bilinen tarikatın kurucusudur.

“St. Jean Şövalyeleri” de denilen Hospitalier Tarikatı, kiliselerinin yanında hasta ve yaralı askerleri için bir hastane kurarlar. Kurucusu, “St. Jean Kilisesi” baş rahibi Gerard‘dır. 

"St. Jean Kilisesi" baş rahibi Gerard, Kudüs'teki bir hastanenin baş rahibiydi ve Hospitalier Şövalyeleri Tarikatı'nın kurucusudurBu tarikat, başlangıçta hacıları tedavi etmek için kurulmuş bir hastanenin büyümesiyle ortaya çıkmış ve zamanla Müslümanlara karşı savaşan güçlü bir askeri ve dini kurum haline gelmiştir. 1099'da Haçlıların Kudüs'ü fethinden sonra hastanenin çalışmalarını yoğunlaştırmış ve bu sayede güçlü bir kurum haline gelmiştir.

Malta Sövalyeleri 14.yüzyil

Üstat Raymond de Pay zamanında ise bakımevi hizmetinin yanı sıra Kudüs'e gelen savaşçıların da desteğiyle kurum bir şövalye tarikatına ("Hospitalier") dönüşmüştür. Tarikat, ismini manastır çevresine kurduğu hastaneden almıştır. Hospitalier tarikatı, hac yollarını ve hacıları korumanın yanı sıra, Kudüs Krallığı'nın savunmasında da aktif rol oynamıştır. Bir diğer Hristiyan şövalye tarikatı olan Tapınak Şövalyeleri'nin oluşumu da bu dönemde olmuştur.

Yaratılmışların ilahisinde Güneş,Ay,yıldızlar,Dünya,su,rüzgarlara ve ölüme kardeşlerim diye seslenir.

1142 yılına ait belgelerden yola çıkılarak 1140’ta kurulduğu kanaati yaygın. Kuruluşundan itibaren üyelerinin tamamı cüzzamlılardan oluşuyordu. Korkutucu görüntüleri ve hastalığın bulaşıcılığı yüzünden cüzzamlılar şehrin dışında yaşamak zorundaydılar. Haçlı seferlerine katılarak yollara düşen şövalyelerden bazıları bu hastalığa yakalanıp ordularından tecrit edilince kendilerini cüzzamlıların tedavisine adadılar. Yani cüzzamlı hastaların bakımıyla yine cüzzamlılar ilgileniyordu. Bu maksatla kurdukları hastaneye diğer tarikatlara mensup cüzzamlı şövalyelerin de katılmasıyla sayıları hızla arttı. Bir süre sonra cüzzam olmayanların da tarikata kabul edildiği kaydedilir.

Kudüslü Saint-Lazare Hospitalye Tarikatı, diğer adıyla Cüzzamlı Şövalyeler Tarikatı Haçlı seferleri esnasında Kudüs’ü ziyaret etmek isteyen Hıristiyan Katolik hacılardan cüzzam hastalığına yakalananların tedavisi için kurulmuştu. Bir şövalye tarikatı olması bakımından geleneksel tarikat yapılanmalarından ayrıldığının altını çizelim.

                                    

Adını Hz. İsa’nın gösterdiği bir mucizeden alır. Luka İncili’nde (17/11-19) 10 cüzzamlının Hz. İsa vasıtasıyla şifa bulduğundan bahsedilir. İyileşen cüzzamlılardan biri bu olaydan sonra Hz. İsa’ya inanarak kurtuluşa erer. Ortaçağ kaynaklarında bu kişiyle, Matta (26/6- 13) ve Markos (14/39) İncillerinde yer alan ve Hz. İsa’nın sevgili arkadaşı Bitinyalı Simon Lazare aynileştirilir. Yani Hz. İsa’nın dört gün önce vefat eden ve mucizevi olarak dirilttiği Lazare’ın, cüzzamlı iken şifa verdiği kişi olduğuna hükmedilir. Böylece Aziz (Saint) Lazare cüzzamlıların manevi koruyucusu haline gelir. Nitekim cüzzam hastalığına yakalananlara bu isimden türeyen ‘lazaretler’ denmektedir.

Beytanyalı Lazarus, ayrıca Aziz Lazar ve Dört Günün LazarıYuhanna İncili'nde İsa'nın mucize ile ölümünün dört gün ardından dirilttiği kişi.

Yuhanna İncili'ndeki yedi işaret bağlamında Lazar'ın dirilişi İsa'nın gücünü insan doğasının en karşı koyulmaz düşmanı olan ölüme karşı üstün gelişini gösteren bir hikâyedir. Bu nedenle bu olay incilde önemli bir konuma sahiptir.

                                      Eduard von Gebhardt'ın Lazarus'un Dirilişi adlı eserinden detay, 1896                                       

((( Başarısız kardiyopulmoner resüsitasyondan sonra otoresüsitasyon olarak da bilinen Lazarus sendromu (Lazarus kalbi), başarısız resüsitasyon girişimlerinden sonra normal bir kalp ritminin kendiliğinden geri dönmesidir. Ayrıca, hastanın öldüğü açıklandıktan sonra kardiyak aktivitenin kendiliğinden geri dönüşünü ifade etmek için de kullanılır.Bu fenomen ilk olarak 1982'de tıp dergilerinde tanımlandı ve o zamandan beri en az 38 kez not edildi. 1993 yılında Jack G. Bray tarafından Yeni Ahit'e göre İsa tarafından ölümden diriltilen Bethany'li Lazarus'a atıfta bulunarak "Lazarus Fenomeni" olarak adlandırılmıştır.))) 

                                                       İsa'nın Lazarusu Canlandırışı, Atina, 12.-13. yüzyıllar                                             

Kudüs Aziz Lazarus Askeri ve Hastabakıcı Şövalyeleri (LatinceOrdo Militaris et Hospitalis Sancti Lazari Hierosolymitani), M. 1098'den sonra Latin Kudüs Krallığı haçlıları tarafından bir cüzzam hastanesinde kurulan Katolik şövalye tarikatı. Adını Bizanslı Aziz Lazarus'dan almıştır. Cüzzam'ı tedavi etmek için kurulmuş, Hıttin Savaşı'nda yer almışlardır. Bugüne kadar faaliyete devam etmektedir.

Önce Cüzzamla Sonra Türklerle Savaştılar

                                                                Hıttin Muharebesi'ni tasvir eden bir görsel                                                       

___Hıttin Muharebesi, 4 Temmuz 1187 tarihinde, I. Haçlı Seferi sonucunda Kudüs'te kurulmuş bir Haçlı devleti olan Kudüs Krallığı'nın Kralı Lüzinyanlı Guy'un askerleri ile Selahaddin Eyyubi komutasındaki Müslüman Eyyubiler Devleti ordusu arasında, Taberiye Gölü'nün batı yakasındaki Taberiye Kalesi yakınında bulunan Hıttin Köyü ve volkanik "boynuz" şekilli Hıttin Tepesi civarında gerçekleşen muharebedir. Selahaddin Eyyubi komutasındaki Eyyubi ordusu, Haçlı Kudüs Krallığı ordusunun etrafını sararak imha etmiş, yaklaşık 17.000 Haçlı askeri öldürülmüş ve Kudüs Kralı Lüzinyanlı Guy, bu muharebe sonunda esir düşmüştür.___

Tarikatın manevî kuruluş esasları Hz. İsa’nın son akşam yemeğinde havarilerinin ayağını yıkayarak yaptığı vaaza ve bu vaazdaki merhamete dayandırılır. Tarikatın Hıristiyan kültüründe özellikle Hz. İsa’nın hayat hikâyesinin anlatıldığı İncillerde vurgulanan cüzzamlılara karşı merhamete vurgu yaptığı görülür. Cüzzam hastalığının Tanrı’nın cezası ve kırbacı olarak görüldüğü Ortaçağ’da tarikatın Hıristiyan kültüründeki bu hassasiyete dikkat çekmesi takdir toplamıştır. 




#####################################



"On Bela" terimi Tevrat'ta kullanılırken, İncil'de bu olaylar genellikle "Mucizeler" olarak anılır ve Kur'an'da da "dokuz mucize" olarak geçer.

Borghese Galerisi'nde bulunan bu görselde Sina Dağı'ndaki Musa, bir elinde On Emir'in yazılı olduğu taş tableti, diğer elinde Tevrat'ı tutuyor. (Guido Reni tarafından, 1624)          

Kur'an-ı Kerim'de Hz. Musa'ya verildiği belirtilen dokuz mucize, genellikle şu şekilde sıralanır: Asasının yılana dönüşmesi, elinin aydınlanması, çekirge istilası, ekin böceği istilası, kurbağa istilası, kan istilası, on iki pınardan su fışkırması, denizin yarılması ve Tûr Dağı'nın İsrailoğulları'nın üzerine yükseltilmesidirBu mucizeler, İsra Suresi 101. ayet ve Neml Suresi 12. ayette zikredilen "dokuz ayet" olarak geçer. 

Kurbağalar öldüğünde Mısırlılar onları yığın yığın toplarlar ve memleket onların leşleriyle kokar.

Sinek Vebasi (Tatarcik)

Daha sonra, Harun değneğiyle yere vurur ve yerin tozu tatarcık olur. Bunlar uçan ve ısıran küçük böceklerdir. Tatarcık belası Mısır diyarına gelen üçüncü beladır.

Daha sonraki belalar İsraillilere değil, sadece Mısırlılara zarar verir.

Hayvanlardan salgin hastalik

Dördüncü belada, Mısırlıların evlerinde büyük sinekler kaynaşır. Beşinci bela hayvanlar üzerine gelir. Mısırlıların sığırlarının, koyun ve keçilerinin çoğu ölür.

Bundan sonra Musa ve Harun kül alıp onu havaya saçarlar. İnsanların ve hayvanların üzerinde kötü çıbanlar çıkar. Bu altıncı beladır.

6. İrinli çıbanlar (שְׁחִין): Çık. 9:8–12

Mısır'ın altıncı belası şhin'di. Şhin bir deri hastalığı olup genelde "çıban" olarak tercüme edilir. Tanrı, Musa ve Harun'a fırından iki avuç kurum almasını buyurdu ve Musa kurumu firavunun önünde havaya doğru fırlattı. Bu kurum Mısır halkı ve hayvanlarında Şhin'e sebep oldu. Bundan Mısırlı büyücülerde etkilendi ve kendilerini iyileştiremediler.

Tatarcık


                                      Dişi (kan emer) ___Erkek (kan emmez)                               

Tatarcık (Phlebotomus) veya yakarcaçift kanatlılar (Diptera) takımının Psychodidae familyasından zararlı böcek cinsi.

Geceleri aktif olan, gün boyu karanlık ve nemli mikrohabitatlarda saklanan sineklerdir. Culicidae sivrisineklerinden daha fazla can acıtacak biçimde sokup kan emer ve Leishmania cinsinden hastalık yapıcı tek hücrelilerin taşıyıcılığını yaparlar. Tatarcığın ısırmasının ardından kaşıntıyla görülen Şark çıbanı zamanla büyük bir yaraya dönüşür. Türkiye'de insan sağlığı için en tehlikeli böceklerdendir.

Şark çıbanı, Leishmania parazitlerini taşıyan kum sineklerinin (tatarcık) sokmasıyla bulaşan, ciltte yaralara neden olan bir hastalıktırHalk arasında Halep çıbanı veya güzellik yarası olarak da bilinir ve yüz, kol, bacak gibi açıkta kalan bölgelerde sivilce benzeri bir lezyonla başlar, büyür ve ülserleşir. 

(mucadele etmeyin, odayi degistirin.
az önce bir tanesinin açtiği 3 delik sonrasi kaşinip dururken aklima çay agaci yağı geldi.pamukla surdum, yanma ve kaşinti geçti.)

Leishmania


 
                                                 Leishmania donovani kemik iliği hücresinin içinde                                                       

Leishmania Kinetoplastida takımından Trypanosomatina alttakımı ve Trypanosomatidae ailesinden bir cinstir. (Burada Trypanosoma cinsi ile beraberdir.)

Lutzomyia(Lutzomyia [en]) (Amerika Kıtası) ve Phlebotomus (Asya-Afrika-Avrupada bulunur, tatarcık, kum sineği, yakarca diyede bilinir). Yapılan çalışmalarda Phlebotomus tobbi türünün kesin vektör olduğu yapılan çalışmalar ile kanıtlanmış iken, moleküler olarak yapılan çalışmalarda olası vektör oldukları düşünülen türler; P. papatasiP. neglectus ve P. alexandri olarak karşımıza çıkmaktadır.

Temelde 2 tip hastalıktan sorumludur. (mukozal layşmanyaz gibi alt hastalıkları da vardır).L. tropica, kütanöz layşmanyaz etkenidir. Özellikle Güneydoğu Anadolu'da bulunur. Şark Çıbanı diye de bilinir. Son dönemlerde insanlardan elde edilen kutanöz leishmaniasis vakalı hastalardan L. major'da izole edilerek moleküler olarak tür tayini yapılmıştır.

Bunun dışında Amerikan Layşmanyaz etkenleri (L. donovani chagasL. braziliense,... vb.) görece Eski Dünya Layşmanyaz etkenlerine göre tehlikelidir. Bu bölgelere ziyaret edecek insanların mutlaka koruyucu tedavileri yaptırmaları ve bu sineklere dikkat etmeleri gerekir. Bu sadece Leishmania için değil TrypanosomaBabesia, ... vb. etkenler içinde geçerlidir. 

LayşmanyazLeishmania türleri tarafından birçok omurgalı konakta görülen, vektör tatarcıklar tarafından nakledilen zoonoz karakterli protozoer bir hastalıktır. Doğada kertenkelelerde ve memelilerde görülen hastalığın insan dışında en yaygın görüldüğü memeli köpeklerdir.

Leishmania türlerinde, tek kamçılı olma özelliği taşıyan, Trypanasomatidae ailesi içinde yer alan öteki türler gibi yapısal değişiklikler yanında biçimsel değişiklikler de meydana gelir.



################


Cüzzam hastalığı sosyal hastalıklar arasında sayılmaktadır. Her yeni bulunan hasta yaşamlarının sonuna kadar değişik gereksinimlerinin çözümlenmesi ve çevrelerinin kontrolü açısından kayıt altında tutulmaktadır. Yaklaşık 20 yıl içinde yapılan çalışmalarla birlikte ön çalışmaların başladığı 1983 yılından 2002 sonuna kadar ülkemizde toplam 561 yeni hasta kayda alınmıştır. 

Halen 2002 yılı sonu verilerine göre ülkemizde 2605 hasta bulunmakta ve bunlar kontrol altında tutulmaktadır. Bu hastaların yaş ortalaması 60.50’dir. 

Hastaların % 60.96’ini oluşturan 1588 hasta, lepranın sakatlık sınıflamasına göre 2. derece (%60) ve daha üzerinde olmak üzere sakattır. Yine aynı verilere göre 2002 yılı sonunda lepra tedavisi süren hasta sayısı 42’dir. 

LEPRA hastaları daha çok kırsal kesimdeki yoksul hastalardır. Sağlık hizmetlerinden yeterince yararlanamamış bir kesimde yoğunlaşmaktadırlar. Genellikle çok çocuklu ailelerde yaygındır. Tek odada yaşayan, aynı kaptan yiyen, yetersiz ve tek tip beslenen, direnci düşük ailelerde enfeksiyon daha çabuk yayılır. Aile içinde uzun süre yakın temasta bulunulduğunda, hastalık, direnci düşük doğmuş küçük çocuklara geçiyor. Lepralı, tedavisini sürdürmüyorsa, sürekli öksürüp hapşırıyorsa başkasına bulaştırma olasılığı var; verem gibi. BCG verem aşısı, yüzde 60 düzeyinde lepra mikrobundan da kişiyi koruyor. Genetik yatkınlık da lepra hastalığının ortaya çıkmasında önemli bir faktör. 


CÜZZAM HASTALIĞI NASIL YAYILIR? 

Verem hastalığını yapan basille hemen hemen aynı türde olan bu mikroba karşı doğal bağışıklığın bulunmaması (İnsanların tümüne yakınında bu doğal bağışıklık vardır. Doğal bağışıklığın olmaması hali, insanlara kendinden önceki soylarından geçen bir özelliktir. Bu bağışıklık halini bir testle anlamak olasıdır.) ve cüzzam mikrobu taşıyan bir hastayla uzun süreli ve yakın temas halinde olmak sonucunda hastalığa yakalanmak mümkündür. Erken teşhis ve tedavi edildiğinde kesinlikle iyileşen ve bildirimi zorunlu bir hastalıktır. Hastalığın tek taşıyıcısı insandır. 


CÜZZAMIN BELİRTİLERİ NELERDİR? 

Aşağıda sıralanan belirtilerden bir veya bir kaçı cüzzam hastalığını düşündürmelidir: 

- Vücudun herhangi bir yerinde deriden açık renkte, oval veya yuvarlak, kabarık olmayan, hiçbir şikâyet yaratmayan kepeksiz, bazen hafif duyu kusuru gösteren leke. 
- Çocuklarda ve gençlerde burunda sürekli tıkanma ve sık sık tekrarlayan burun kanamaları 
- Deri üzerinde bir veya daha fazla kabarık plak şeklinde, kılsız, terlemeyen, kepekli, mutlaka duyu kusuru olan lezyonlar 
- Belirli yerlerde özelikle ön kol iç yüzeyde duyu eksilmesi 
-4. ve 5. parmakların elde içe kıvrılması, avuç içi kaslarda erime başlaması, kol ve bacak sinirlerinde kalınlaşma ve ağrılı olmaları 
- Kaşların uçlardan dökülmesi 
- Vücutta pek çok yerlerde basilli nodüller 
- Yüzde ödem, alın derisi ve kulakların morumsu kabarık ve sert nodüllerle dolması 
- Diz ve dirseklerde yara izleri 
- Alt göz kapaklarının kapanmaması 


HASTALIĞIN TEDAVİSİ 

Teşhisi gecikmiş ve hiç veya düzenli tedavi görmemiş durumlarda 10–15 yıl sonra sakatlıklar gelişir. Hastalıkların ilk teşhis ve tedavileri deri hastalıkları uzmanı bulunan devlet hastanelerinde yapılır. 
Aynı verem tedavisinde olduğu gibi en az üç ilaçtan oluşan bir kombine tedavi ile en çok 2 yıl içinde hastalar tamamıyla tedavi edilmektedir. 
Tedavide etkin ilaçların varlığı ve bulaşıcılık baskı altına alınabildiğinden hastalar sadece ön tedavi için hastaneye yatırılır ve şekil bozukluklarının ameliyatla düzeltilmesi yoluna gidilebilir. 


TÜRKİYE’DE CÜZZAM :

Ülkemizde cüzzam ile mücadeleyle, ilk kez Prof. Dr. Mazhar Osman’ın 1919 yılında 40 kadar lepra hastası için Bakırköy Akıl Hastanesi’nde özel bir bölüm açmasıyla başlandı. Bu girişim, ülkemizdeki ilk cüzzam hastanesinin de temelini atan bir adım niteliğini taşıyor. Ancak cüzzamın ülkemizde kontrol altına alınması konusundaki en kapsamlı girişim, 1976 yılında İstanbul’da Prof. Dr. Türkan Saylan ve arkadaşlarınca kurulan Cüzzamla Savaş Derneği olarak kabul ediliyor.Ayrıca Ankara’da da Cüzzam Savaş ve Araştırma Derneği adında gönüllü örgütler bulunmaktadır. 

hasta çocuklarının eğitimlerini sürdürmeleri amacıyla burs vermek, hastalara iş bulmak ve özellikle kendi yaşadıkları çevrede üretken hale getirmek için yoğun çaba harcamaktadır. Tüm dünyada her yıl ocak ayının son pazar günü Devlet Sağlık Örgütü’nün önerisiyle "Dünya Cüzzam Günü" olarak anılmaktadır.  


                                            Tederica de Cervika’nın çizimi (1375) / Leiden


- 🎥  Game Of Thrones; Taş Adamlar =Cüzzam.

- 🎥 cennet krallıgı fılmındede bahsettıgı gıbı o zamanın haçlı kudus kralıda bu hastalıktan 25 yaşinda ölmüştür. 




"Cüzzamlıdan aslandan kaçar gibi kaçınız" şeklinde bir hadis.

Evet, 1-Cüzzamlıların dış görünüşü burun düştüğünden ötürü aslana benzetildiğinden korkutucu olduğu için,  
2-İlginçtir ki cüzzam mikrobunun mikroskopta da görünüşü "aslan"a benzeyip latince "aslan" olduğu için. 
(Peygamberin, bir seferinde bir cüzzamlı ile kucaklaştığı ve birlikte yemek de yediği rivayet ediliyor.)

                    “ÖLÜMLÜ OLDUĞUNU UNUTMA!”                  






İbn Kuteybe‘nin İmam Ebû Hanîfe ile ilgili menfi sözleri –bildiğim kadarıyla– Te’vîlu Muhtelifi’l-Hadîs adlı eserinde geçmektedir.

'' İbn Kuteybe, "hastalıkta bulaşıcılık yoktur" hadislerini açıklarken cüzzamın "zatında bulaşıcı olmayan, ancak kokusu gibi şeylerle bulaşıcılık atfedilen" bir hastalık olarak tanımladığını belirtmiştir. Buna göre, İbn Kuteybe'ye göre cüzzamlı bir kişiyle aynı havayı solumak veya onunla birlikte oturmak doğru değildir, ancak hastalığın bulaşıcılığı özünden değil, daha çok "uğursuzluğun sirayeti" şeklinde anlaşılmalıdır.''


İbn Kuteybe; Meşhur Mutezile âlimlerinden Cahız'dan ders ve icazet almıştır. Tefsir, fıkıh, hadis, lügat, edebiyat ve dil alanında uzun süre ilim tahsil etmiştir. 

İbn Kuteybe (ö.276/889) Te’vilu muhtelifi’l-hadis adlı eserinde çalışmamıza konu olan hadislere yöneltilen eleştirilere cevap vermek amacıyla genel olarak hastalıkları tasnif etmekte; cüzzam vb. hastalıklarda hastanın çevresine kötü koku yayılma durumu olduğu için; sirayetin, burada kötü kokunun vb. bulaş- ması anlamına geldiğini ifade etmektedir.

“Cüzzamlıdan, aslandan kaçar gibi kaçın.” (bk. Buharî, Tıb, 19). 

Mesela, Ebu Hureyre şunları anlatıyor: Peygamberimiz (a.s.m):

“Adva (hastalık bulaşması), safer (aç kurt / aç yılan saldırması), Hame (uğursuz kuş veya intikamını almamış ruhun kötülük yapması) diye bir şey yoktur.” buyurdu.

Orada bulunan bir Arabî (bedvî): “Peki Ya Resulallah! Kumluklarda geyikler gibi -sapa sağlam- duran, sonra bir uyuz devenin içlerine sokulmasıyla uyuz olan develer için ne dersiniz?” dedi. Bunun üzerine Peygamberimiz (a.s.m): “Peki, bu uyuz, ilk deveye nereden bulaştı?" diye buyurdu.(Müslim, Selam, 101).

Peygamberimiz( a.s.m): “Bulaşıcılık / hastalığın bulaşması diye bir şey yoktur.” buyurdu. 

Arâbî (bedevî, köylü bir adam): “Ya Resulallah! Biz, uyuz olmuş bir keçiyi davarların arasına koyduğumuzda, onların hepsi uyuz oluyor.” deyince, 

Peygamberimiz (a.s.m) “Ya A’râbî! Peki o ilk hayvanı kim uyuz etmişti?” diye buyurdu.(bk. Mecmau’z-zevaid, 5/102). 

Hadis: Advâ (hastalığın bir kişiden başka bir kişiye geçmesi) yoktur, Tıyera (uğursuzluk) yoktur, Hâmeh/Baykuş (Araplar bu kuşun birinin evine konmasını uğursuzluk sayarlardı) yoktur

Sebepler, yalnız zahiri bir perdedir; asıl iş yapan Allah’ın kudretidir.

“Hastalığın bulaşması diye bir şey yoktur.” şeklinde tercüme ettiğimiz“La adva” ifadesini de bu çerçevede anlamak gerekir. Yani, gerçekte hastalık bulaştırmıyor, onun virüsünü diğerine bulaştıran Allah’tır. Çünkü kâinatta -iğneden ipliğe- var olan her şey ancak Allah’ın iradesi, ilmi ve kudreti dahilinde hareket edebilir. Allah’ın kainattaki kanunlarının hikmetini yansıtan bir sistem olarak sebeplere riayet etmek, ilahî hikmete saygı duymak anlamına geleceğine işaret etmektedir.(bk. Nevevî; İbn Hacer, ilgili hadisin şerhi).


                                          XXXXXXXXXXXX 


"Cüzzamlı Kral" lakabıyla bilinen, aslında Mısır'da değil Kudüs Kralı IV. Baudouin'dir. 1174-1185 yılları arasında Kudüs kralı olarak hüküm süren Baudouin, cüzzam hastalığına rağmen gösterdiği irade ve Kudüs Krallığı'na bağlılığıyla tanınmıştır.  

Mısırlılar ona “ölümden önce ölüm” adını vermişlerdi ve cüzamlılarını Çamur Şehri dedikleri bir yere gönderirlerdi.

Cüzzam (Lepra) Orta Çağ’da Avrupa’da cüzzamlılar kendi kaderlerine terk edilir, sokakta üzeri L harfi (Lepra) işlemeli beyaz bir elbise giyerlerdi. Eski Çin ile Hindistan’da cüzamlılar hemen öldürülür ya da yakılırdı. Günümüzde bile dışlanma karşısında “ben cüzzamlı değilim” savunusu yapılır. Katolik kilisesine göre günahkarlığı ve kirliliği temsil eden cinsel yolla bulaşan bir hastalıktı. Hasta ailesini ve arkadaşlarını bir daha göremez, zile (insanları uyarmak için), sadaka çanağına ve cüzzama mahkûm yaşardı. Kronik, yavaş seyirli bu lanetten muzdarip hastalar dışlandıkları için acı çeker, aksi davranır, asabi ve ağzı bozuk bilinirlerdi. Kiliseye gidemez, çocuklara dokunamaz, halka açık kuyulardan su içemez, sevişemez ve cüzamlı eşyaları olmadan seyahat edemezlerdi. Tek tesellileri ise Lazarustu (Toplum cüzamlıları dışlasa da tanrı onları seviyordu. Cüzzama yakalanıp yüreklilikle bunu itiraf eden kişi Lazarus gibi tanrının cennetine hak kazanırdı).

Cüzzamlıların görünüşü pek çok Hıristiyan’ı korkuturdu. Cüzzam yaygınlaşıp sokaklar dilencilerden geçilmez olunca iktidarlar ve kilise cüzzamlı evi yapımını teşvik etmiş, cüzamlıyı izole edip toplumdan soyutlamak için kurulan cüzzam evlerinin yerini bugün hastaneler almıştır. Fransa, İtalya ve İngiltere’deki ünlü revirler eski cüzzamlı evleridir. Avrupa’da ilk cüzzamlı hastanesini 4. Yy’da Konstantinapol’de Zodiac isimli zengin bir cüzzamlı yapmıştır. Zamanla kazanç kapısına dönüşen cüzamlı evlerinden biriken paralarla diğer hastalara da bakılmış, 13.yy İngiltere ve Fransa’da sayıları binleri bulmuştur. Cüzamlı evi aslında zorunlu bir tecrit eviydi. Kaçanlar cezalandırılırlardı. Zenginlerin, rahip ve rahibelerin ise ayrı cüzamlı evleri vardı. Bu durum sınıf farkını görünür kılmış toplumdaki eşitsizlikleri yüzeye vurmuştu. Giyim ve temizlik konusunda ilerlemelerle Avrupa’da 14 yy’dan sonra cüzzam görülmezken, İskandinav ülkelerinde 18 Yy’da kayboldu.

Cüzamlılar Çin’de, Mezopotamya’da ve Hindistan’da da aynı akıbete uğradılar. Bugün de kronik hastalığı olanları, engellileri, yaşlıları gözden uzak tutmak, onlara huzur evleri, yaşlı bakım evleri, deli evleri, hastaneler yapmak, bunun için paralar harcamak, hastane ve bakım evi gibi isimlerle olağan görülen kurumsallaşmalara gitmek, dönemin egemenleri tarafından cüzam evlerinin stratejik konumlanışının başarısının bugüne varan ifadesidir.


🔴


🎥 Game of Thrones;acaip bir hastalık nedeniyle hem derileri deformasyona uğrayıp renk değiştirmiş ve sertleşmiş, hem de acıdan ve hastalıktan kafayı yiyerek gelene geçene saldırmaya başlamışlardır. bu hastalığa yakalananlar valyria muhitine bir nevi karantina için postalanmakta ve orada takılıp yanlışlıkla gelenlere de fena dalmaktadırlar.❗️ zombi&cüzzam hastalığı 

Film 🎥 Kutsal Savaşcı 2011 =Zombiler.    

Mumyalama işlemi yaklaşık 70 gün sürüyorÖlünün iç organlarının çıkartılarak bedenin temizlenmesiyle başlanan süreçte cesedin sodyum tuzuyla kurutulduğu ve son alarak keten kumaşlarla sarmalandığı belirtiliyor. İç organlar da mumyalanarak “Kabuniyye” adlı çömlek tarzı kaplarda muhafaza ediliyor.

Zombinin modern anlayışı neredeyse tamamen George A. Romero'nun 1968 yapımı Yaşayan Ölülerin Gecesi filmine borçludur.

Rise of Apocalypse mini dizisi çıktığında kökenini Mısır'a yerleştirdiler. Mısır'ın en eski krallıkları bile Selene'nin olması gereken zamandan 12.000 yıl daha genç. Yani ilk mutant olması gereken Apocalypse, ölümsüz bir mutantın var olduğu ortaya çıktığından binlerce yıl daha genç çıktı.

Apocalypse'in 5.000 yıl önce Mısır'da doğduğunu tasvir etti.

Yani Marvel, Apocalypse'i ikinci nesil mutantların ilk mutantı ve Selene'i de ilk nesil mutantların ilk mutantı (ya da muhtemelen son mutantı) olarak revize etti. Şu anda bir sürü retcon var...

Ayrıca Apocalypse'in ismini görünüşe göre daha doğru bir çeviri olan "The Seven Lights" (Yedi Işık) olarak değiştirdiler. Sanırım bu, şafağa bir gönderme.

Bu şeyler çizgi romanlarda olur. Sadece onlarla birlikte hareket etmeniz gerekir. 


🎥. The Seven Deadly Sins: Cursed by Light

Yahudilerin Mısır’dan Çıkışı sırasında Mısır’da on Veba olaylarıyla uyumlu doğal afetlerden (depremler, kuraklık, kıtılık, veba) oluşmaktadır. 

Mısır'daki On Veba (veya On Bela), Tevrat'ın Çıkış kitabında anlatılan ve İsrailoğulları'nın Mısır'dan çıkışını sağlamak için tanrı tarafından Mısır firavununa gönderilen belalardırBu belalar şunlardır: Kan, Kurbağalar, Pireler, Sinekler, Hayvan Hastalığı, Yakıcı Yara, Dolu, Çekirge, Karanlık ve Son olarak da Ölümler (ilk doğanların ölümü). 
  1. Hastalık: Mısır halkına ve hayvanlarına hastalık gelmesi.
  2. Yakıcı Yara: Mısır halkının vücutlarında yanık yaralar çıkması.

“Hastalıklarda bulaşıcılık yoktur” hadisi yeniden gündeme geldi. Buhari’de ve başka kaynaklarda “Hastalıklarda bulaşıcıık yoktur” şeklinde hadisler var. Bugün bu hastalığın binlerce insana birbirinden bulaştığını da görüyoruz.Öyleyse, İslam’a göre hastalıklarda bulaşıcılık meselesini nasıl tahlil etmeliyiz?

İbnu’s-Salâh’a göre bu iki hadisin anlatmak istediği mana şudur: Hastalıkların tabiatında bulaşıcı olmak diye bir vasıf yoktur. Lakin Allah Teâlâ hastalıklı olan birisinin sağlam olan birisiyle bir arada olmasını sağlam olan kişiye bu hastalığın bulaşmasına sebep yapabilir. Bu sebep olma ilişkisi her zaman da olmayabilir. Şu halde birinci hadiste anlatılmak istenen şey câhiliyye döneminde yaşayan bir insanın hastalıkların tabiatıyla bulaşıcı oldukları şeklindeki inancının nefyedilmesidir. Bundan dolayı Efendimiz kendisine itiraz mahiyetinde uyuzlu deve misalini getiren kimseye “Peki birincisine kim bu hastalığı bulaştırmıştır?” cevabını vermiştir. 

İbn Hacer’e göre ise evlâ olan şöyle denilmesidir: Peygamber Aleyhissalâtü vesselâm’ın “Hastalıklarda bulaşıcılığın olmadığını ifade eden rivâyetler umûmu/ genelliği üzere bâkidirler. Yani hastalıklar bulaşıcı olmayıp aynı hastalığı ikinci kişi de Allah Teâlâ başlı başına yaratmaktadır. Cüzzamlıdan kaçılmasına yönelik olan rivâyet ise sedd-i zerâi/ mahzura götüren vesileleri engelleme kabilindendir. Yani cüzzamlı olan bir hastadan sakınmak gerekir. Çünkü olur da Allah teâlâ’nın diğer kişide cüzzam hastalığını yaratması bu kişinin cüzzamlı ile beraber olduğu zamana denk gelir ve bu kişi de hastalıklarda bulaşıcılık olduğuna itikat hâsıl olur. 

Ali el-Kârî, bu rivayetlerin hastalıkların sebep yoluyla da olsa bulaşıcılık vasfını bulundurmayacağına delalet etmediğini söyler[9] ve bu görüşüne de Efendimiz Aleyhissalatü vesselam’ın kendisine biat etmek isteyen cüzzamlı kişiden içtinap etmesini/ sakınmasını delil olarak getirir. Et-Tîbî’ nin Cüzzam ve alaca hastalıklarının bulaşıcılığına dair ittifaktan söz etmesini[11]Allah Teâlâ’nın ikincisinde bu hastalığı yaratması” şeklinde kayıtlayan Ali el-Kârî’ye göre bu mesele şu şekildedir: Efendimiz Aleyhissalatü vesselam bir keresinde cüzzamlı bir hasta ile “Allah’ın ismiyle, ona tevekkül edip güvenerek” şeklinde buyurarak yemek yemiştir.

Başka bir sefer ise kendisine gelip biat etmek isteyen kimseye elini uzatmamış ve biatını sözlü olarak kabul buyurmuştur. Şu halde Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) birinci durumda müsebbip/ sebepleri yaratana bakmış ikinci durumda ise sebebe bakmıştır. Bu makamda İbnu’l-Melek şunları söyler: Diğer insanların sahibinden sakındığı, ne onların bu kişiden ve ne de bu kişinin onlardan bir faydalanmasının bulunmadığı, kişiyi Allah’ın haklarını ve kulların haklarını îfa etmekten aciz bırakan her bir hastalık taşıyan kimseden (ihtiyaten) sakınılması gerekmektedir. 

Uyuzlu olan devenin bu hastalığını yanında bulunan diğer develere bulaştırmasından yola çıkarak Efendimize itirazvâri soru yönelten Bedevîye cevap olarak Efendimizin “Birinciye kim bulaştırdı?” şeklinde cevap vermesi mühimdir. Çünkü bu Arâbî eşyanın zahirine hissiyâtıyla bakarak mesebbibi göremediğinden câhiliye itikadını dışa yansıtmıştır.

Tabiatçıların ve Mu’tezile’ nin içine düştüğü tehlikeli anlayış da bu noktadan gelmektedir. Tabiatçılar eşyanın bir kısmının diğer bir kısmına yaratma anlamında tesir ettiğini savunurken ana müessiri Tabiat olarak kabul etmişlerdir. Mu’tezile de canlı ve doğurgan olan varlıklar hakkında buna benzer bir akidenin savunucusu olmuş ve bunlardaki kudretin yaratma anlamında bir tesirinin bulunduğunu iddia etmiştir. 

Sonuç itibarıyla şunu söyleyebiliriz: İslam inancına göre cahiliye döneminde bulunan “Allah Teâlâ’ya her hangi bir nispet olmaksızın hastalıkların tabiatında bir bulaşıcılığın bulunması” şeklinde bir itikat doğru bir inanç değildir. Efendimiz bu noktayı onlara göstermek amacına matuf olarak cüzzamlı olan bir hasta ile yemek yiyerek sair insanlara bu cahiliye inancının tutarsızlığını ve hasta edenin ve şifâ verenin sadece ve sadece Allah Teâlâ olduğunu göstermiştir. Fakat bunu söylerken sebepleri de göz önünde bulundurmak gerekmektedir. İşte bunun içindir ki Efendimiz cüzzamlıdan sakınılmasını emretmiş ve kendisine biat etmeye gelen cüzzamlının bu teklifini kabul etmemiştir. 

Bitirmeden önce Merhum Ebu Gudde’nin bu konuyla ilgili farklı bir yaklaşımını aktarmayı da faydalı görüyorum. Ebu Gudde Merhum, hastalıkların bulaşıcılığıyla ilgili varid olan rivayetlerin lafzen ihbârî manen inşâî yani yasaklama manasında olduğunu savunur. Buna göre Resul-i Ekrem  hasta olan kişiyi diğer insanların arasına karışmaktan nehyetmiştir. Çünkü eğer bu kişi insanların arasına girecek olursa hastalığını onlara geçirecek ve Allah ’ın takdiriyle onlara eziyet etmiş olacaktır. Bu mana Buhari’nin “Kesinlikle hiçbir hasta, sağlam kişiye (hastalığını) bulaştırmasın” şeklindeki hadise de uygundur.

Kaldı ki İslamiyet hissi şeyler bir yana manevi olan şeylerde de bulaşıcılık olacağını ikrar etmektedir. Kişinin arkadaşının dini üzere olacağını haber veren rivayetler söylediğimizi ispatlayıcı mahiyettedirler. 

————————————
[1]Buharî, Sahih, Kitabu’t-Tıb, No: 609, VII/ 238, Müslim, Sahih, Selâm, No: 5788, İbn Hibbân, Sahih,Kitabu’l-Advâ, No: 6114, Ebû Dâvûd, Sünen, Tıb, No: 3913, Tirmizî, Sünen, Siyer, No: 1615, İbn Mâce, Sünen, No: 86, Nesâî, es-Sünenu’l-Kübrâ, No: 7591, el-Beyhakî, es-Sünenu’l-Kübrâ, No: 14146, es-Sünenu’s-Suğrâ, No: 2516, Ahmed b. Hanbel, Müsned, No: 1554,

[2]Buhârî, Sahih, Tıb, No: 5380, el-Beyhakî, es-Sünenu’l-Kübrâ, No: 14146, es-Sünenu’s-Suğrâ, No: 2515, Ahmed b. Hanbel, Müsned, No: 9720, İbn Ebî Şeybe, Musannef, No: 25031, Ali el-Muttakî, Kenzu’l-Ummal, No: 28340

[3]Tirmizî, Sünen, Kader, No: 2123, Ahmed b. Hanbel, Müsned, No: 4198, Ebu Ya’lâ, Müsned, No: 5182, Ali el-Muttakî, Kenzu’l-Ummâl, No: 28601

[4]Buhari,Sahih, Tıb, 35, 54, Müslim, Sahih, Selâm, No: 104, 105

[5]Buhârî, Sahîh, Kitabu’t-Tıb, No: 5770

[6]el-Münâvî bu hadiste yer alan cevabın aklî anlamda çok güzel ve müskit bir cevap olduğunu söylemektedir. Zira eğer hastalık Allah Teâlâ’ nın yaratması ile değil de mahza hastalığın kendisiyle beraber olsaydı birinciye hastalığın bulaşmasına sebep olacak her hangi bir şey bulunmadığından dolayı teselsül son bulacaktı. el-Münâvî, Feyzu’l-Kadîr, IV/ 583 Daru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut-Lübnan, 2009, B.IV

[7]İbnu’s-Salâh, Ulûmu’l-Hadîs, s. 285 Daru’l-Fikr, Beyrut-Lübnan 2006, B.XII

[8]İbn Hacer, Nüzhetu’n-Nazar, s. 77 Matbaatu’s-Sabah, Dımeşk, 1992, B.I

[9]Ali el-Kârî, Şerhu Şerh-i Nuhbeti’l-Fiker, s. 374, Daru’l-Erkam, Beyrut-Lübnan

[10]Bu kişi Müslim’in rivayetinde Sakif kabilesinden birisi olarak geçmektedir. Bkz. Müslim, Sahih, Selam, No: 5822

[11]Cüzzam ve Tâûn’un bulaşıcılığı ile ilgili İbn Kuteybe’ nin görüşü için bkz. İbn Kuteybe, Te’vîlu Muhtelifi’l-Hadîs, s. 167-173 el-Mektebu’l-İslâmî, Beyrut, 1999

[12]Ali el-Kârî, Mirkâtu’l-Mefâtîh, III/ 377-378 Daru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut-Lübnan, 2012, B.III

[13]İbn Hacer, Fethu’l-Bârî, XIII/ 233 Daru Tayba, Riyat, 2011, B.IV

[14]Abdullah b. Hicâzî eş-Şerkâvî, Fethu’l-Mübdî, III/ 506, Daru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut-Lübnan 2012, B.IV

[15]Buhari, “Sahih”, X/206

[16]Abdülfettah Ebu Gudde, “el-Masnû’ fî Ma’rifeti’l- Hadisi’l-Mevzû’ taliki”, s. 48, Daru’l-Beşâiri’l-İslamiyye, Beyrut-Lübnan, 2005, B.VI



                                                    26-31 Ocak Dünya Cüzzam Haftası




############




Tuberöse Sklerose (TSC)=Tüberoz skleroz (TSC)

                                                          Rayer'in deri hastalıkları atlasından, 1835.        

Tüberoz skleroz (TSC) tarihi, hastalığın ilk tanımlandığı 19. yüzyılın sonlarına dayanmaktadırİlk olarak 1880'de Bourneville hastalığı olarak adlandırılan bu durum, 1881'de Fransız doktor Désiré-Magloire Bourneville tarafından tüberoz skleroz olarak tanımlanmıştır. Hastalığın genetik temelleri ise 20. yüzyılda anlaşılmaya başlanmış ve 1990'lı yıllarda TSC1 ve TSC2 genlerindeki mutasyonların sorumlu olduğu belirlenmiştir. 

  • 1880'ler: 
    Fransız doktor Désiré-Magloire Bourneville, beyinde iyi huylu tümörlerin oluşmasına neden olan bu nadir hastalığı tanımlamış ve bu nedenle hastalık başlangıçta "Bourneville hastalığı" olarak da anılmıştır. 
  • 1990'lar: 
    Hastalığın genetik temelleri aydınlatılmış ve TSC1 ve TSC2 genlerindeki mutasyonların hastalığa yol açtığı tespit edilmiştir.

                Bourneville, Désiré Magloire (1840-1909)



Tüberoskleroz, kanserli olmayan tümörlerin,normal dokuların beklenmedik aşırı büyümeleri ve gelişmesine neden olan nadir bir hastalıktır.

Tüberoz Skleroz Kompleksi (TSC), beyin, böbrek, kalp, göz, akciğer ve cilt gibi çeşitli organlarda iyi huylu tümörlerin (hamartomlar) oluşmasına neden olan, otozomal dominant kalıtılan genetik bir hastalıktırHastalığın ana nedeni, hücre büyümesini kontrol eden TSC1 ve TSC2 genlerindeki mutasyonlardır. Belirtiler kişiden kişiye değişir ve gelişimsel gecikme, öğrenme zorluğu, epilepsi nöbetleri ve cilt lezyonları gibi çeşitli semptomları içerebilir. 

TSK, sırasıyla hamartin ve tüberin proteinlerini kodlayan TSC1 ve TSC2 genlerinde oluşan mutasyonlar nedeniyle ortaya çıkar. Bu proteinler hücre büyümesini ve çeşitlenmesini kontrol eder ve tümör büyümesini engeller.

Hastalığın adı Latince kabarma anlamına gelen tuber sözcüğü ile Yunanca sert anlamına gelen σκληρός sözcüklerinin birleştirilmesiyle oluşturulmuştur ve ölen hastaların beyinlerinde bulunan, yumru adı verilen kalın, sert ve soluk renkli giri nedeniyle verilmiştir.




xxxxxxx








Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Hallo 🙋🏼‍♀️